Dua Allah la kul arasında özel bir kanaldır. Buna bir başkasının dahli olamaz. Yüzü suyu hürmetine dediğimiz o yüzlerin Allah katında büyük kıymetleri olabilir. Bu aracılık meselesinde bu kıymetin yeri duanın kabulü için devreye sokulmakta istenebilir. Hatta şefaat meselesi de bu konuya dahil edilebilir. Ancak duanın kabul mercii belli olduğundan, araya kimi koyarsan koy tasarruf Allahın elindedir. Arapça yazı yada lisan bilmeyenlerin dua bilmediğini zannetmesi ahmaklık ötesi bir iman problemidir. Duanın içeriğindeki af, sağlık, afiyet, bereket, selamet ve saadet her dainin talebidir. Elbetteki Allahın tasarrufunda olan bu isteklerin tayin ve taktiri bir aracıyı gerektirmez. Ancak müminlere kolaylık olması bakımından peygamberlerin telkin ve teklifleri olmuştur bu konuda. Nasıl dua edileceği konusunda birinin rehberligine ihtiyaç duyulacak olsa, bu ancak peygamberlik makamı olsa gerektir. Allah kabul edeceği duayı birinin erkine bağlamayacak kadar kudret sahibidir. Yalın bir ifadeyle dua direk ali makama yazılan dilekçe gibidir. Duanın kabul şartları diye sıralanan ve bize bir kuralmış gibi yutturulan safsatalara gerek kalmadan, nübüvvet merci haricinde bir makamı kabul etmek yada etmemek kişinin tasarrufundadır. Kendimce dua rabbimle benim aramdaki özel secde kıvamındadır. Ben yakarırım, o dilerse affeder, dilerse azabeder.