İNŞİKÂK SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI

Surenin bu bölümünde kitabı arkadan verilenlerin
durumu bildirilmektedir.
“Fakat kime kitabı arkasından
verilirse,” İnşikak/10
“Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.”
İnşikak/11-12
Kitabın arkadan veya sol tarafından verilmesi
de kişinin inkârcı ve bedbaht olduğunu ifade eder.
11. ayette belirtildiği üzere bunlara amel defterleri
verildiğinde “Eyvah! Keşke bana kitabım
verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu
bilmeseydim!” diyerek acı içinde kıvranacaklar
(bk. Hâkka 69/25-26), ölüp yok olmayı temenni
edeceklerdir.
Ancak 12. ayette âhiretteki pişmanlığın fayda
vermeyeceği ve cezalarını çekmek üzere cehenneme
girecekleri ifade edilmiştir.
Çünkü bunlar dünyada Allah’a ve âhiret gününe
inanmayan, O’nun rızâsına uygun hareket
etmeyen ve rablerine hiç dönmeyeceklermiş gibi
sorumsuzluk içinde yaşayan, kısacık hayatlarını
zevk ve eğlence içerisinde geçiren kimselerdir.
“Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde
sevinçli idi. Çünkü o hiçbir zaman Rabbine
dönmeyeceğini sanırdı.” İnşikak/13-14
“Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz
Rabbi onu görüyordu.” İnşikak/15
Oysa 15. ayette belirtildiği üzere yüce Allah
insanı görüp gözetlemekte ve bütün yapıp ettiklerini
izlemektedir, âhiretteki karşılığını da buna göre
verecektir.
Bu bölümde Yüce Allah (cc) bazı varlıklara yemin
ederek, insanların halden hale geçeceklerini
bildirmektedir.
“Yemin ederim şafağa, Geceye ve içinde topladıklarına,
Dolunay hâlindeki aya ki,
Şüphesiz siz hâlden hâle geçeceksiniz.” İnşikak/
16-19
16. ayette geçen “şafak” kelimesi, müfessirlere
göre güneş battıktan sonra ufukta görünen
kırmızılığı ifade eder (Zemahşerî, IV, 237; Kurtubî,
XIX, 274275).
Mücâhid’e göre şafak, “gündüz” anlamına
gelir.
İkrime’ye göre ise “gündüzün son kısmı”
demektir (bk. Taberî, XXX, 76).
Gündüzün sona ermesiyle gecenin başlaması
arasında yer alan ve ufuktaki kırmızılık veya beyazlık
olarak tanımlanan şafak vakti, kısalık ve
geçicilik özelliğiyle telâş vakti olması bakımından
insanın kısa ve telâşla geçen ömrüne benzemekte,
yeminle buna dikkat çekilmektedir.
Şafak vaktinin belirlenmesi, akşam namazı
vaktinin çıkması ve yatsı namazı vaktinin girmesi
bakımından da önem taşımaktadır.
“Şafak, ufuktaki kırmızılıktır” diyen fukahanın
çoğunluğuna göre beyazlık gelince akşam
namazının vakti çıkar.
Ebû Hanîfe ve Evzâî gibi “Şafak
beyazlıktır” diyenlere göre ise akşamın
vakti ufkun kararmasına kadar
devam eder (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî,
IV, 1910-1911; Cessâs, III, 472).
17. ayetteki “gecenin topladığı”
ifadesi, karanlık gökteki görüntü,
gecenin imkân verdiği iyi ve kötü
davranışlar, olaylar dâhil her şeyi içine
almaktadır.
18. ayette “dolunay şeklini
aldı” diye çevrilen itteseka fiili de
veseka ile aynı kökten olup ayın, ilerleyerek
dolunay haline geldiği şeklini
ifade etmektedir (bk. Elmalılı, VIII,
5679).
Şafak, gece ve dolunay, bunların
üçü de aydınlıkla karanlığın bir arada
bulunduğu zamanları ve farklı halleri
ifade eder.
Ayette bunlara yemin edilerek insanların gerek
dünya hayatında gerekse kıyamet gününde
değişim geçirecekleri, halden hale geçecekleri vurgulu
bir şekilde ifade edilirken bunlar arasındaki
münasebete de dikkat çekilmiştir (İbn Âşûr, XXX,
226).
Bu değişim hakkında müfessirler farklı görüşler
ileri sürmüşlerdir:
a) Bunlar ölüm, sonra dirilme, hesap ve ceza
halleridir;
b) İnsanın, yaratılışının başlamasından itibaren
ölünceye kadar geçirdiği hallerdir. Nitekim
başka ayetlerde insanın, yaratılışının başlamasından
itibaren sürekli olarak değişim geçirdiği ifade
edilmiştir (meselâ bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23/12-
16);
c) İnsanlığın tarih boyunca geçirdiği medenî,
kültürel, siyasî... Farklılaşmalar, değişik aşamalardır;
d) İnsanların derece derece Allah’a yaklaşmalarıdır
(Şevkânî, V, 473; ayrıca bk. Elmalılı, VIII,
5681-5682; Ateş, X, 385-386).
Bütün bunlar öldükten sonra dirilmenin olabileceğinin
kanıtları ve insanların buna iman etmesini
gerektiren delillerdir.
“Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?
Onlara Kur’an okunduğu zaman
secde etmiyorlar.” İnşikak/20-21
Durum böyle olduğu halde inkârcılar, hâlâ
inanmadıkları ve Kur’an okunduğunda Allah’a
saygı ile secde etmedikleri için 20 ve 21. ayetlerdeki
soruyla kınanmışlardır.
21. âyet okunduğunda secde
etmenin gerekli olup olmadığı konusunda
Hz. Peygamber (sav)’in
uygulamasıyla ilgili farklı rivayetlere
dayalı olarak değişik görüşler ileri
sürülmüştür.
“Vâciptir” veya “sünnettir”
diyenler olduğu gibi “ne vâcip ne
sünnettir” diyenler de vardır (bk.
İbn Âşûr, XXX, 232; Elmalılı, VIII,
5684).
“Daha doğrusu, inkâr edenler
(Kur’an’ı) yalanlıyorlar. Hâlbuki Allah,
içlerinde ne sakladıklarını çok
iyi bilir. Öyle ise sen onlara elem
dolu bir azabı müjdele!
Ancak iman edip de salih ameller
işleyenler başka. Onlar için, bitmez
tükenmez bir mükâfat vardır.” İnşikak/22-25
İnsanların, Allah’a ve peygambere iman etmelerini
gerektiren bunca delil olmasına rağmen hâlâ
iman etmemeleri hayret verici olduğu halde, 22.
ayette, iman etmek şöyle dursun, bilakis o inkârcıların
peygamberi yalancılıkla itham ettikleri ve dini
yalanladıkları bildirilmektedir.
Cenâb-ı Hak 23. ayette inkârcıların kalplerinde
inkâr, inat, gerçekleri yalanlama vb. ne varsa
hepsini çok iyi bildiğini ifade buyurarak onları
uyarmakta, 24. ayette de kendilerine şiddetli bir
azabın haberini vermesini Hz. Peygamber (sav)’e
emretmektedir.
Ekseri âlimler 25. ayetteki mananın, “Onlardan
tevbe edenler müstesna...” şeklinde olduğunu
söylemişlerdir.
Bu görüşte olanlar şöyle derler: “Her nekadar
bunlar şu anda kâfir iseler de, her ne
zaman tevbe ve iman edip, salih amellere
dönerlerse, yine bunlar için de o ecir, yani
büyük mükâfat vardır.”
Sürenin sonundaki Gayr-i memnun; Hiç bir
noksanı olmayacak şekilde verilecektir şeklinde
anlaşılmıştır.
Selam ve dua ile.