Hepimizin gayreti bu yönde değilmi; rahat yaşamak. Elbette öyle ama, biz kendimizi zora sokuyoruz nedense. Aslında rahat yaşamak çok kolay, işi biz zorlaştırıyoruz galiba. Ömrün uzun olsun dualarına kendimizide katarız ya. Fıtratı gereği insan yaşamayı sever. Ama yaşadığımızı zannetiğimiz bu dünyanın geçiciliğini bile bile, baki kalacakmış gibi davranırız. Ölüm hakikatken tüm çiplaklığıyla, “aman Allah korusun” diye tedbir temennilerini hiç düşürmeyiz dilimizden. Yaşamak her şeye rağmen güzel olsa gerek. Ama rahat yaşamak. Bir kriteri yok aslında rahat yaşamanın. Ama kendimize koyduğumuz kurallar işi zora sokar. Kimin ne diyeceğine bağlı yaşarız bazen. Giyimimizden sokaktaki davranışlarımıza, ticaretimize, yatırımımıza varana kadar, birieinin ne diyeceğini umursarız. Oysa kafamıza göre yaşamanın kuralları yoktur. Ne gelirse, el an, halihazırda. Ertelediğimiz tatillerimiz, kılmadığımız namazlarımız. Onlara ayırdığımız zamanı israf gibi görüp, daha fazla çalışmanın avantaj olduğunu zannetmemiz. Aldanıştır aslında.
İnsan uykudadır, ölünce uyanır!
Geçici zaman geçirmeyi ve göçebeliği, başımızı taşa koyunc anlrız ama başını taşa koyan hiç kimse bunu anlatmaz bize. Kendi derdine düşmenin vehmiyle, bize ayıracak temennisi bulunmadığından, anladığı hakikati anlatamayacak kadar meşguldür belkide. “Su gibi aziz ol, Aman Allah korusun, Rabbim hayırlı ve uzun ömürler versin” gibi temennilerin çemberinde döndüğü ölüm ve yaşam hakikatini anlamanın bir bedeli vadır mutlaka. Kendisine ayrılan zamanın tükendiğini, “kepeğinin tükendiğinde” anlar insan. Rahat yaşamak adına takıntıları, huzursuzlukları cabası olur ya. Aslında çok çeker, çok çalışır, didinir ve yorulur rahat yaşam uğruna. Kazandıklarını harcamaya zaman bulamaz belkide. Herkes gibi onunda isteği rahat yaşamdır belkide. Ömrnü vakfettiği sevdikleri, amelleriyle baş başa bıraktıklarında, dünyada kalan posasına harcadığı emeğe değecek bir azığın olmayışına hayıflanması boşunadır artık. İnsan uykudadır, ölünce uyanır!