İÇİMİZ HASAN, İŞİMİZ ASAN OLA!

Bismillahirrahmanirrahim. Cenab-ı Hak, feyyaz-ı mutlak ve Rabbü’l felak hazretleri, kerem ve inayeti ile lütuf ve merhameti ile medet-i inayet buyurup, tevfikine refik eylesin. Kıymetli okurlarımız bir yılı aşkın bir süredir ihtisas ve türlü vartalar ile alakalı yoğunluklarımız münasebetiyle sizlerden ayrı kaldık. Bizleri buluşturan Rabbimize hamd-ü senalar habib-i edibine sonsuz salatu selamlar olsun. Geçen bu kadar zaman aralığında gönül kovamız gâh doldu gâh taştı ve nihayet size ulaştı. Tesiriyle birçoğumuzu eve tıkayan bu vesileyle hatalarımızı tövbe sabunu ile yıkayan pandeminin etkilerinin unutulmaya yüz tutulduğuna şahit olduğumuz bir süreçteyiz. Ya da biz öyle zannediyoruz. Bu süreç bize gösterdi ki herşeyi yaşadığı halde hiçbirşey yaşamamışcasına muhteris(ihtiraslı) davranışlarından vazgeçmedi insanoğlu. Kim bilir! belki de bu duruma alıştı da haberi yok! Hani bir hikaye anlatılır ya; “Köyün birine şehirden bir gelin gelir. Kızcağız artık “Birlik Hayatı” diye bilinen bir hayatın içerisine girmiştir. Kayınbaba, kayınvalide, görümce vs. hep beraber yaşamaya başlarlar. Lakin gelin ilk günden itibaren kocası başta olmak üzere evdeki hemen herkese “Bu evde bir koku var. Bu kokuyu gidermeli ne yapıp, ne etmeli hemen temizliğe başlamalı!”diye feveran etmeye başlar. Evdekiler gelinin bu çıkışını şaşkınlıkla karşılar. Kocası, gelin hanıma “Yahu bu bizim evin oldum olası kokusudur. Burası köy yeridir ve buranın kendine has bir kokusu var.” dedikçe, gelin bunu kabul etmez ve alır çamaşır suyunu, kovayı, temizlik malzemelerini girişir hummalı bir temizlik işine. Üç gün, beş gün, on gün temizlik devam eder. Bu arada hane sakinlerinin gelinin bu temizlik telaşesine şaşkınlıkları da devam etmektedir. Hatta kayınbaba her gördüğünde “İlişmeyin kızıma!” diyerek bıyıkaltı gülümsemeden de geri kalmaz. Aradan tam üç ay geçer ve ailenin toplu olarak yemek sonrası çay-kahve faslına geçtiği bir akşam gelin kayınbabasına dönerek; “Babacığım şükür işi bitirdim. Evdeki kokunun gittiğini siz de hissettiniz mi?” Der. Her zaman bıyık altı gülen kayınbaba kahkahayı patlatır. Fakat gelininin bu duruma bozulduğunu görünce suskunlaşıp; “Vallahi kızım ne desem bilmem ki! Aslına bakarsan aylardır ev böyle de senin ümitle çalıştığını gördüğüm için sana mani olmak istemedim. Ama şunu bilmeni isterim ki burası köy yeri burada mal, davar, tezek kokusu eksik olmaz. Bu yüzden ben kokunun yok olmadığını biliyorum fakat sen bil ki; Senin burnun kokuya alıştı.” Gelin, mahzun ve bir o kadar da düşünceli kayınbabasına bakar ve başını bir yana yatırarak adeta ”Haklısınız galiba!” dercesine onaylar.” Evet, bizim Pandemi ile olan durumumuz da bu hikayede anlatıldığı gibi. Alınması gereken derslerin, çıkarılması gereken sonuçların gölgede kaldığı bir alışmışlıkla olayı sıradanlaştırdık ve böylelikle sıradanlaştık. Murad-ı ilahiye mazhar olamadığımız için virüs bizi nakavt etmiş oldu. Pandemi sonrası yaşadığımız hadiselerle sınıfta kaldığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Hal böyle olunca anlayış da maalesef dibe vurdu. İnsanlık dumura uğradı. Ümitsiz bir yazıyla başlamak istemezdik ama başlamamız gereken ümitsizliklerimizi de sıralamaktan geri duramazdık. Zira, çalakalem bir şeyler karalamak maksatlı çıkmadığımız yazarlık serüvenimizin, gerçeklerden müstağni olmaması Rabbimizden niyazımızdır. Yazılarımızın, yazılarımıza (kaderimize) yöneliş ve tercih edişimize yardımcı olması açısından iyiliği emir, kötülükten sakındırmak (emr-i bil ma’ruf, nehy -i anil münker) maksatlı olduğunu bilmenizi istirham ederiz. Yani Hakk’ı bilip hak ile hakça yaşamak, batılı bilip batıldan içtinab etmek, uzak durmak gibi ulvi gayelere hizmet etmek arzusundayız. Rabbim müstefid kılsın. Hakk’ın tezahür ettiği şahsiyetler olmak temenni ve niyazıyla işimiz asan (kolay), içimiz hasan(güzel) olsun ve kaldığı yerden devam edecek olan yazı serüvenimiz ve yolculuğumuz mübarek olsun. Selam ve dua ile...