Hz. Muhammed (S.A.V.)’in vefatı ile başlayan hilafet konusundaki anlaşmazlık, özellikle Hz. Osman’ın halife seçilmesi ile artar. Hz. Osman’ın akrabalarını önemli mevkilere ataması, onların Arap olmayanlara karşı olumsuz tutumları, ekonomik değişiklikler ve daha birçok sebepler, halife karşıtlarının artmasına sebep olur. Zamanla genişleyen isyan, H.18 Zilhicce 35/M.17 Haziran 656’da halifenin öldürülmesiyle sonuçlanır. Bu karışıklık içinde Hz. Ali halife olursa da Hz. Osman’ın yeğeni, Suriye valisi Muaviye bin Ebu Sufyan hilafetini kabul etmez. Hz. Ali ve Muaviye kuvvetleri arasında cereyan eden Sıffin Savaşı ve Hakem Olayı’ndan sonra, Muaviye halife ilan edilir. Bu durum Hz. Ali taraftarları arasında ayrılığa sebep olur. Çıkan anlaşmazlık sonucunda halife öldürülür (H.40-M.661). Hz. Ali’nin katlinden sonra büyük oğlu Hasan Kufelilerin desteği ile Irak’ta halife ilan edilir. Hilafeti şahsında toplamak isteyen Muaviye büyük bir ordu ile Kufe’ye yürür. Ona karşı koyacak askerî gücü olmayan Hz. Hasan, kardeşi Hüseyin’in karşı gelmesine rağmen, Muaviye adına hilafetten vazgeçer, bir müddet sonra öldürülür (H.49/M.669). Muaviye’nin kurduğu Emevî devleti, pek çok yerde mukavemetle karşılaşır. Bütün direnişe rağmen Muaviye siyasî birliği sağlamayı başarır. Bununla birlikte hayatının sonlarına doğru oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi, etkisi asırlarca devam edecek huzursuzluğun doğmasına sebep olur. Hz. Hüseyin, hilafeti meşru hakkı kabul ettiğinden, Yezid’in halifeliğini kabul etmez. Bunu duyan Kûfeliler, ona mektuplar ve elçiler göndererek halifeliğini kabul etmeye hazır olduklarını bildirdiler. Hz. Hüseyin durumu araştırması için gönderdiği Müslim bin Akil’den aldığı iyi haberleri üzerine, yakınları ve ailesi ile birlikte Mekke’den, Kûfe’ye doğru yola çıkar (11 Eylul 680). Durumu haber alan Yezid, Basra valisi Ubeydullah bin Ziyad’ı Kûfe’ye vali tayin eder. İbn Ziyad, kısa zamanda duruma hâkim olur ve Müslim bin Akîl’i şehit ettirir. Hz.Hüseyin, Kûfe’ye doğru ilerlerken Müslim’in öldüğünü ve Kûfe halkının aleyhine döndüğünü öğrenir. Geri dönmek ister, fakat Müslim bin Akîl’in intikamını almak isteyen yakınlarını yalnız bırakamaz. Kûfe’ye doğru ilerlerken, yolunu kesen İbn Ziyad kuvvetleriyle karşılaşınca yönünü Kerbelâ’ya döndürür. Hz. Hüseyin ve taraftarları Muharrem’in ikinci günü Kerbelâ’da konaklarlar. Ubeydullah bin Ziyad, Hz. Hüseyin’den, Yezit lehine biat alması için, Ömer bin Sa’d’ı 4000 kişilik kuvvetle Kerbela’ya gönderir. Hz. Hüseyin yapılan görüşmelerde Yezid’e biat etmeyeceğini, bununla birlikte Kufe’ye gitmekten vaz geçtiğini, Şam’a yahut Mekke’ye dönmek istediğini söyler. İbn Ziyad onun bu teklifini kabul etmez, teslim olmazsa öldürülmesini emreder. Hz. Hüseyin akrabalarını ve taraftarlarını toplayarak durumu anlatır, geri dönmelerini ister. Kuvvetlerdeki dengesizliğe rağmen pek çok kişi, Hüseyin’e bağlılık göstererek, birlikte ölmek istediklerini ifade ederler. Kararın kesinleştiğini anlayan Ubeydullah bin Ziyad, Hz. Hüseyin taraftarlarının, Fırat nehri ile irtibatlarının kesilmesinin emrini verir. Savaş 10 Muharrem sabahı, Ömer bin Sa’d’ın attığı okla başlar. Yezit’in dört bin kişilik ordusu karşısında yalnızca, 73 kişiden ibaret olan Hz. Hüseyin ve taraftarları günlerdir çölde açlıktan, susuzluktan bitkin durumdadırlar. Her birisi kahramanca çarpışarak tek tek şehit olur. Akşama doğru Hz. Hüseyin de savaşa girer. Cesurca, kahramanca, arslanlar gibi döğüşür. Onu teke tek vuruşmada yenemeyeceklerini anlayan Şimr, kalabalık bir grupla hücüm eder. Hz. Hüseyin aldığı çok sayıda kılıç darbesinden ötürü atından düşer, Sinan bin Enes bin enNahaî’nin mızrağıyla şehit edilir (H.10 Muharrem 61/M,10 Ekim 680). Kerbelâ savaşından sonra harp meydanında bırakılan cesetleri kırk gün aslanlar bekler. Hz.Hüseyin’in atı o şehit olunca yüzünü veya yelelerini sahibinin kanına sürer, sonra Ehl-i Beyt kadınlarının yanına , daha sonra sahraya giderek uzaklaşır. Hz.Hasan (R.A.) kaybolan kardeşini ararken karşısına çıkan ceylan dile gelerek Hz.Hüseyin’in bulunduğu yeri bildirir. Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden sonra savaş sona erer, çadırlar yağma edilir. Hasta olduğu için savaşa iştirak edemeyen Ali bin Hüseyin (Zeynelabidin)’nin öldürülmesine Ömer bin Sa’d engel olur. Cesetler açıkta bırakılarak, kadınlar ve diğer savaş esirleri, şehitlerin başlarıyla birlikte, önce Kûfe’ye, oradan Şam’a götürülür. Yezid, Zeynelabidîn’e ve Ehl-i Beyt kadınlarına önce kötü davranırsa da sonra tavrını değiştirir. Kerbelâ’da yağma edilen malların zararını ödeyerek, hepsini Medine’ye gönderir. Hilafet meselesindeki anlaşmazlıklar, savaşlar, gizli veya açık mezhep mücadeleleri, özelikle Arap olmayan müslümanların çektikleri eziyetler, ölümler, Kerbelâ olayının etkisini ve canlılığını yüzyıllarca korumasına sebep olur. Savaşın sonucu, üzüntü, pişmanlık, hayal kırıklığı, intikam gibi duyguların yanında cevabı verilemeyen pek çok soruyu beraberinde getirmiştir. Hz.Hüseyin (R.A.) Efendimiz’in, böyle insafsızca şehit edilmesi, tüm İslâm alemini asırlarca yasa boğmuş, bu elim hadisenin unutulması mümkün olmamıştır. Tarihte gerçek bir olayın, inanç ve gerçek dışı öğelerle örüldüğü kısa anlatı türüne menkıbe adı verilmiştir. Hz. Hüseyin (R.A.) Efendimiz’in bu şehadeti de bir menkıbe haline gelerek asırlarca şairler, yazarlar ve birçok ses sanatçıları tarafından işlenmiş ve muhteşem eserler meydana getirilmiştir. Kerbelâ olayı ve Kerbelâ Sultanı’nın başından geçenler nesilden nesile anlatılırken yeni olayların, durumların, kültürlerin etkisiyle beslendi. Bu durum halk arasında yeni inaçların, efsanelerin doğmasına sebep oldu. Kerbelâ savaşı ve ona bağlanan olaylar, ayetler, hadisler, İslamiyet öncesi inançların etkisi ile yorumlandı, değerlendirildi . Kerbelâ aslında siyasî bir olay iken zamanla mukaddes bir hüviyet kazandı. Hz. Hüseyin ve yakınlarının Kerbelâ’da şehadetinin anılması, her sene Muharrem ayında tekrarlanan matem törenlerine dönüştü. Yezit zalimlerin, Hz. Hüseyin mazlumların sembolü kabul edildi. Hz.Hüseyin (R.A.)’in şehit edildiği gün, aşure günü olarak kabul edildi. Kerbela hadisesi bütün İslam âleminde yeni örf ve âdetlerin doğup, yaygınlaşmasına sebep oldu. Cereyan eden acı hatıra dolayısıyla kana kana su içilmedi. Müslümanlar ne zaman ıstırap, keder, bela ile karşılaşsalar, Peygamberin torununun çektiği sıkıntıları hatırlayıp teselli buldular. Bu vaka ve ona bağlanan diğer olayların etkisiyle özellikle, Şiîler arasında yeni gelenekler teşekkül etti ve gelişti. Hz. Hüseyin’in türbesi ziyaretgâh ve türbenin bulunduğu şehir Şiîlerce kutsal kabul edildi. Kerbelâ hadisesi üzerine yazılan,maktel türünde, Arap, Acem ve Türk Edebiyatı’nda büyük şaheserler yazıldı. Bunların en önemlisi, Kastamonulu Şâzî ‘nin Dâstân-ı Maktel-i Hüseyn’dir. Bu eserlerin şaheseri ise, hiç şüphesiz, büyük divan şairi, Fuzulî’nin Hadikatü’s-Süedâ’sıdır. (ebedî saadete ulaşanların bahçesi ). Fuzulî, Hadikatü’s-Süedâ’yı edebî eser meydana getirmek amacıyla değil, didaktik gayeyle, Türkleri bu konuda bilgilendirmek (hikâyeci tarih), ondan faydalı sonuçlar çıkartmalarını sağlamak (öğretici tarih) amacıyla yazmıştır. Fuzuli : Tekrâr-ı zikr-i vâkıa-î deşt-i Kerbela Makbûl-i hâs ü âm ü sigâr ü kibârdur Takrîr edenlerê sebeb-î izz ü ihtişâm Tahrîr edenlerê şeref-î rüzgârdur sözleriyle, bu konuda eser yazmak mukaddestir demiştir. Yetmiş iki yerinden mecruh olup nihayet Bundan ziyade harbe Hak vermeyip icazet Düştü Hüseyin atından sahrâ-yı Kerbelâ’ya Cibril var haber ver Sultân-ı Enbiyâ’ya / Kazım Pâşâ Selam ve saygılarımla…
Bu yara asırlar da geçse yine unutulmaz. Zalimler ahirette bunun cezasını çekecekler. Zalimler için yaşasın cehennem.