Huzur ve huşu

Birinin yanına gideriz. Makamına kabul bekleriz, önemli görüşmeler için randevular talep ederiz, isimler yazdırırız, ismimizin okunmasını bekleriz. Kabul edildiğimiz huzurdaki huzurun tarifi elbette yoktur. Bunlar geçici huzurlardır. Birazdan bitecek olan, zilin çalmasına ramak kalan huzurlardır. Ramazanı ihya ettik, elbetteki ramazanda bizi ihya etti. Bin aydan kıymetli “leyletül kadri”dediği, kadrinin farkında olmamızı istediği kadir gecesini de idrak ettik şükür. Şimdi sıraladığı mükafatlardan olan bayramına sıra geldi. Nasip olursa yarında onun ihyası başlar.

Geçmiş zamanlar ve geçecek olan tüm zamanlarda çıktığımız huzurlardan hangisinde huşu vardı acaba. Resmi temaslar, çeşitli deklarasyonlar, brifingler falan filan görüşmeler, hepsi ama hepi bir çıkar , bir umar üstüne kurulmuştur. Huzurlardaki talepler kalplerde yer etmiş metadan başka bir şey değil elbette. Şimdi size bir huzur tarif edeyim ki içi huşu ve huzur dolu. Aslında tarife gerek yok. Çünkü herkesin huzur ve huşu anlayışı farklıdır. Ben sadce yapmanız gerekeni söyleyeyim, siz zaten gerisini getireceksiniz. Ramazanın manevi havası, kadir gecesinin bereketinden yararlanma hevesinin ve bayramın arafesinde beklediğimiz merhamet damlalarının şükrü ve edası için, kıyama kalkın. Baş parmaklarınızı kulak memelerinize değdirirken, kısık bir sesle “Allah’u Ekber” diyin. Bakın, işte huzurun huzurundasınız. Huzurunuzun huşusunu bozmamak için ben çekileyim ve siz huşu içinde “vescudu” ayetiyle baş başa, huzur ve huşu içinde kalın.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.