HUB,SEVGİDİR. HUBUBAT NETİCESİDİR.

Dikkat ettiniz mi dostlar! Bir takvim yaprağını koparmak, bir günden daha az bir zamanımızı alır olmuş. Öyleki kısaldı günler, ömürler, beraberlikler… Bir yaprak misali şu yaşam ağacını terk edip gidenlerin acısını gün geçmiyorki yaşamayalım. Hergün yeni bir kayıp. Gelen , gitmek için sıkı bir hazırlık yapmasa da, gidiş çok aceleci ve ani vesselam. Bahsettiğimiz yaşam ağacının dalında salına salına geçirilen zamanlardaki manidar hadiseler dikkate değer boyutta. Dalda iken insanoğlunun hali şöyle; buluşmak için ayrıldıklarıyla buluşmayı mahşere bırakır… Zulümlerin buna bağlı olarak ölümlerin artmasına sebep olan azalan insanlık anlayışının, insanlık azaltma anlayışıyla demografik yapıya dahi müdahalesine tanık olur… Enaniyet(Egoist) odaklı dalgın kafaların, salgın kafası diye isimlendirdikleri ölüm kılıfları oluşturması… “Kov!İti!” diye dışladığı insana Covid’i bulaşmasın diye yaklaşmasının yasak olduğu bir hesaplaşma sahnesiyle… Her firar bir başka esarete ve her esaret bir başka firar’a kapı aralayarak, özgürce gezinilen hapishanede… Uzaktaki mutluluklara olan iştiyak ve talebimiz ile yanımızdakilere hasret kalmamız trajik… Fikirlerimiz tahammülsüzlerin fikir sınırına tahammül etmemekte. Böylelikle haykırdığımız duyulmazlarmız, anlattığımız anlaşılamayanlar olarak kaldı. Kendilerini anlamakta zorlandıklarımız, zorlandıklarına(!) meyl ettiler de kurtulmak varken, kurt olmayı tercih ettiler. Hakkı olmayana “Yazıklar olsun!” Diye beddua ettik “YazLIKlar olsun.” Diye dua ve niyazda bulunmuşuz gibi davranarak amel ettiler. Yaşadığımız, yaş adağımız olmalıyken bir başka deyişle yaşantımız, yaş anıtlarımızla dolu olan yapıtları barındırması gerekirken içinde kendimizi dahi bulamadığımız ucubelerle kalıverdik… Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, Birgün bizde yaşam ağacından sapsarı veya yemyeşil bir halde, esen rüzgarın şiddeti ile yere savrularak O ağacı terk edeceğiz. O ağacın üzerinde kazandıklarımız bize sermaye olacak. Yaprak oluşumuzu borçlu olduğumuz o ağaç Su,toprak ve aldığı Güneş ile bizi olgunlaştırdı. Bize düşen hangi ağacın yaprağı olduğumuz şuuruna sahip olmak. Kurumaya müstehak olan bir ağacın yaprağı olmak arzusu boş ve hüsrana dönük çabadır. Bulunduğun ağaç(yaşam) seni aldatmamalı. Çünkü olgunlaşmak için su,toprak, güneş gibi unsurların bir arada olması gerekmektedir. Birisi eksik veya fazla olursa sonuç hüsran olur. Güneş’in sürekli olması çözüm değil! Kutuplar aylarca güneşli olduğu halde kuru ve soğuk hava elverişsiz bir iklim oluşturmaktadır. Sadece su tohum ve güneş de yetmez, bunları pencerenin kenarına bırakırsan bir yere kadar olgunlaşır ama onu toprakla buluşturmaz, o terbiyeden geçirmezsen çürümesine göz yummuş olursun. Demek ki; Tomurcuklanacağımız mahal,ortam ve halimiz (Hub:Sevgi) olmadan, ne ağaç ne de (Hububat:Sevginin neticesi) olmamaktadır. Şunu bilelim ki; Hayatı Hakkın rızasında yaşarsak ağacımız meyve verecektir. Böylelikle yaşadıklarımızı bir takvim yaprağı olmaktan çıkararak., O takvimin yaprağı oluruz.

Böylelikle insanlığa olan faydalarımızla ölümü, öldürmüş oluruz.

Selam ve dua ile…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.