HEP DAHA FAZLASI, DAHA FAZLASI

Hayatından memnun olmayan insanlar topluluğu gibiyiz.

Memnuniyetsizlik….

Mutsuzluk

Huzursuzluk

Yorgunluk…

Daha bir sürü sıralayabilirim.

İnsanları biçimlendiren toplum mu, sistem mi yada sistem veya toplumun çarpıklığı bireylerin ta kendisinden mi oluşuyor. Kitle psikolojisinden bahsediyorum. Kitleleri oluşturan bireyler… Bireyler kitlelerin küçük parçaları ise, toplum dediğimiz yığını da insanlar oluşturuyor. Peki nasıl oluyor da, hem bu yığının bir parçası hem de şikayetçisi oluyoruz.

İnsanı yönlendiren toplum mudur, toplumu yönlendiren insan mıdır, iç içe geçmiş bir yapı ve günümüz dünyasında çarpık bir yapı…

Yâda bizim ülkemizde mi böyle…

Yok, yok dünyada böyle bence.

İnsanlar hep mutsuz ve hep şikâyetçi…

İşini beğenmeyen, eşini beğenmeyen… Çocuğunu kendi isteklerine kurban eden…. Çevresinden çokça beklentisi olan bireyler haline dönüşmüşüz.

Verdikçe isteyen, dahasını dahasını isteyen insanlar.

İyinin de iyisi için çalışan hep daha fazlası için çaba sarf eden. Parasını beğenmeyen, yetinmeyen olmuşuz.

Hiç şükretmeyen, hiç içinde bulunduğu anın keyfini çıkarmayan insanlar olmuşuz.

Bencilleşmiş ve yobazlaşmışız. Herkes birbirinden hep bir beklenti içinde. Hiç kimse daha iyisini verme peşinde değil, hep daha iyisini nasıl alabilir, nasıl kapabilirim düşüncesinde…

Zaman durmuş da, insan bu zamanda debeleniyor gibi…

Hâlbuki zaman akıyor ve geçiyor.

İnsan… İnsan ölümlü. Ve ölümlü olduğu için bu doyumsuzluk.

Sistem yâda toplumun bir diretmesi olabilir bu koşuşturmaca, bu en iyisini isteme arzusu. Bu robotlaşmış insan bedeni.

Oturup bir düşündüğümüzde insan ruhundaki eksiklik yâda yarım kalmışlıklar mıdır bu doyumsuzluk… Bu şükürsüzlük. Nedir bu boşluğun sebebi.

Bence ruhumuzdaki doyumsuzluk, dünyadan almak istediğimiz…