Kalbi olanın dili yok, deli olanın kalbi yok. Nurettin Topçu’nun ifadesi bu ama açılımı biz de şöyle: Birinin dili yok birinin dini yok derler. Günlerdir kamuoyunu meşgul eden ve bir mafya babasının ortaya attığı iddialara sarılan muhalefet, şehrimizin vekili olan bir kadını ve önemli bir kurumun başında nöbet tutmuş olan abisinin ve bunun üzerinden AK Parti’yi, hükümeti, dolayısıyla seçimi hedeflemektedir. Ortada uçmuş 10 milyon dolarlar hem sayın vekilin hem de abisinin milletin parasına kolay ulaşılabilir düşüncesini kafalarda kuvvetlendirse de ben bu işin bir bit yeniği olduğunu düşünüyorum. Yıllardır bu sayfadan yazıyorum. Siyasi, iktisadi, bürokrasi tanışıklıklarım var. Hamdolsun kalemime bir yön tayin edememiştir kaldı ki bu meşhur Taşkesenlileri de tanımıyorum. Onlar da beni tanımaz. Muhtemelen bir ihtimal Zehra Hanım yerel basında bir iki kare okuma tenezzülünü göstermişse belki ismimize denk gelmiştir. Bunun haricinde ne kendisini tanırım ne de kendisi beni. Buraya kadar konu anlaşıldıysa ben asıl konuma dönmek istiyorum. Ben bu iki kardeşi tanımıyorum ama karşı cenahı ciddi derecede tanıyorum. Abdülhamit’e 36 yıl nasıl devlet idare ettiğini sorduklarında büyük elçileri çağırıyorum ülkenin yararlarını söylüyorsa tersini yapıyorum bu kadar basit. Ben de bu konuda aynı şeyi yapacağım eğer ortada bir doğru arıyorsak karşı tarafın iddiasının muhakkak ki tersi olduğu kanısındayım eğer muhalefet son çırpınışlarıyla sarıldığı bu linç girişiminde önemli şeyler iddia ediyorsa da ben bunun detayına hiç bakmıyorum muhakkak ki yalan ve iftiradır diyorum. Meselenin aslını astarını bilmeden konu hakkında bir fikir yürütmek sadece laf kalabalığı olur. Eğer mahkeme süreci bu iki ismi aklarsa bu işe sarılan ve prim yapmaya çalışan herkes hakkındaki düşüncelerim iftiradan çıkmış olacak. Ben de bu meyanda tarafsızlığını ilan edip mahkeme sürecini beklemeye karar verdim. Bakalım bizim milyon dolarlar iki kardeş tarafından mı söğüşlenmiş yoksa diğer tarafın varoluş çırpınışlarını bekleyelim görelim.