HATIR YOK, HATIRA ÇOK.

“Bir fincan kahvenin, kırk yıl hatırı vardır.” Derler. O Fincan ve kahve yaşanmışlıklara delalet etmektedir. Başka bir adı olmuştur yaşanmışlığın fincan ve kahve. Kahve içi ısıtmıştır da geriye kalan sadece fincan olmuştur. Böylelikle somut ve soğuk olan bir cisim de olsa, her baktığımız da içimizi ısıtan bir nesne olmuştur artık. İçi ısıtan, gözü ıslatan fincan, artık bir kahve içme aparatı olmaktan öte yaşanmışlıklarına vesohbetlerine kapı aralayan o günleri yâd etmemize vesile olan,hatırda tutmanın şiarı manasında “Hatıra” ismini almıştır.Hatıra mı? Kendisine baktığımızda o ana dair müşahhas bir nesne olma halinin bir başka adıdır “hatıra”. Bununla birliktebir fincan olmanın çok ötesine geçmiş, geçmişten bahseden bir tarih kanıtı ve materyali olmuştur… Kadim eserlerin,hatıraların hatırda tutularak, canlı ve diri tutulabileceğinigöstermesi bakımından veciz bir atasözü ve betimleme ile başlayan yazımızda ifade etmek istediğimiz şudur. Öğrenmek isteyen herkes için bahse değer tüm eserler, mazi ve ati arasında somut nişaneler taşıması bakımından geçmiş ve gelecek arasında sıkı bir bağ kurmamız anlamında muazzam bir öneme ve öğreticiliğe sahiptir. “Hatırda tutmak” erdemi ise tamamıyla bir vefa anlayışına hakkı ile sahip olmayı gerektirmektedir. Aksi takdirde hatırda tutmak (vefa) olgusunun oturmadığı bir kişi taşlaşmış kalbi ve anlayışıyla baktığı bu eser lerin/yapıtların hiçbirisine bir değer atfetmeyip, kendisi gibi bir taş parçası olarak görecektir. Belki de bu anlayışındaki süreklilik ve fikir tanımamazlığından dolayı ilerleyen süreçte vefasızlık davranışını kasıtlı olarak yapmaya kalkışan bir hain olacaktır. Sürüden ayrılan koyunun kurda yem olması gibi, toplumsal realitesinden, değer ve dinamiklerinden uzaklaşan bu bireyde marjinal, emperyalist kurtların elinde bir yem olarak her türlü ihanet şebekeleri ile girift olmaktan kaçınmayacaktır. Neticede başını fayton feneri gibi taşımaktan öteye geçemeyen bu toplumsal yaşantı metamorfozu, prototip insanımsılar, kendilerine atılan konum ile yaşayacak, belirlenen koordinatların dışına çıktığında ise şebekesi/ bağlantısı (akıl) tamamen durdurulacak bir hale gelecektir. Tercih ettiği kötü kaderi yaşayacaktır vesselam. Dikkat ederseniz bu kafaların tasmasını elinde tutan tehlikeli, vandalist zihniyetli oluşumlar işgal ettikleri yerlerin önce kütüphanelerini ve kadim eserlerini yağmalamaktadırlar. Çünkü o varlıkları/eserleri kendi gayr-ı meşru oluşu mları,paçavra evrak ve vesikaları için bir tehlike olarak gördüğü gibipek tabii işgal ettiği toplumun, tarih şuuruna da kastederekhatırda kalabilecek nişaneleri ve toplumsal hafızayı silmekistemesidir. Bu o zihniyetlerin her zamanki çapsız vizyonları ile yüklendikleri misyonlarıdır. Böylelikle İnsanların aidiyet kavramını yok ederek yalnızlaştırıp, kolay yutulur bir lokma haline getirmek gayesi taşı maktadırlar. Unutmamak gerekir ki “Hatırasını (eser/yapı) tutamayan toplum Hatırında tutamayacağı gibi hatırda tuta mayan toplumda hatırasını tutamayacaktır.” Yani eşgüdümlü bir meseledir. Fakat “Hangisi daha elzemdir?” diye sorulacak olursa, Hatırda tutmak, Deriz. İstiklâl Marşımız ’da merhum Mehmet Akif’in söylediği gibi “Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” ifadesinin öznesi, işte bu hatırda tutmasını bilen veşayet unutursa kanın kuruyacağı endişesini taşıyan abideşahsiyetlerin oluşturduğu ocaklardır. Bir ocağın tütmesi oradahayatın olduğuna da, hayatın son bulduğuna da delalettir.Çünkü evi ısıtmak için yakılan ateş de, evin yanmasına sebep olan ateş de tütmekte mahirdir. Bizler Akif’in bahsettiği ocağımız olan evimizde tüten ateşin, nasıl ve ne bedeller ödenerek yakıldığını bilerek, hatıra ve hatıralarımıza vakıf olarak yaşamalıyız ki ateşimiz/ocağımız sön mesin.Bilinmelidir ki, bu düşüncedeki hane sahipleri ancak ve ancak bu anlayışta ve samimiyette kuşaklar yetiştirerek ocaklarını sürekli tüttürebilecektir. Zira naçizane bir kitabımda ifade ettiğimiz gibi “Vatan ve millet sevgisi olmazsa âli, Beyhudedir hayat sürdüğünü söyleyenin hali?” Bilinci ehem ve mü himdir.Bu konu derinlemesine analiz edilmesi gereken, toplumsal bir görevdir. Her birey kendi sorumluluk alanında ve anlayış potasında bunu değerlendirmek zorundadır. “Vatanıma nasıl daha faydalı olabilirim?” kaygısı ile geçmişten aldığı değer yargılarını özüm seyerek küllerinden yeniden dirilen bir ülkenin bireyi olarak; Bildiğini okumaktansa, okuduğunu bilen bir toplum temennilerimle…
Selam ve
Dua ile…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.