HAŞR SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI

Mushaf’taki sıralamada elli dokuzuncu, iniş sırasına göre yüz birinci süredir.
Beyyine süresinden sonra, Nur süresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Surede sözü edilen Yahudi kabilesinin Medine’den çıkarılmasını dikkate alan bazı müfessirler, surenin Al-i İmran suresinden sonra nazil olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.
2.Ayetinde geçen ve Nadîroğulları’nın Medine’den sürülmelerinden söz edilirken kullanılan “haşr” kelimesi süreye ad olmuştur.
Ayrıca bu sure, “Benî Nadîr süresi” diye de anılmıştır (Buhârî, “Tefsîr”, 59). “Tesbih” ifadesiyle başladığı için “müsebbihât” diye bilinen sürelerin ikincisidir.
Surenin faziletine dair Efendimiz (sav)in; Sabah ve akşam üç defa (besmeleden önce) “Eûzü billâhi’ssemîi’l-alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm” dedikten sonra Haşr süresinin son üç ayetini okuyanlar için büyük müjdeler içeren hadisin sıhhat derecesiyle ilgili eleştiriler bulunmakla beraber. Özellikle sabah namazlarından sonra bu üç ayetin okunması gelenek haline gelmiştir (bk. Tirmizî, “Sevâbü’l-Kur’ân”, 22; Müsned, V, 26; Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 22; Emin Işık, “a.g.m.”, XVI, 426).
İbn-i Abbas (ra) bu sureye Beni Nadir suresi denilmesini istemiştir.
İbn Hacer bu rivayeti şu şekilde yorumlamaktadır: “İbn Abbas, buradaki haşr'in kıyamet günündeki haşr olduğunun zannedilmemesi için böyle söylemiş olmalıdır. Çünkü bu suredeki haşr dan murad, Beni Nadir'in yurtlarından çıkarılmasıdır.”
Kamus sahibi Firuzabadi, “Besair”de şöyle der: “Haşr esasında bir cemaati, yer ve yurtlarından atmak ve çıkarmak manasını ifade etmek üzere konulmuş, sonra da cemaatin birbirine karışması sebebiyle toplamak anlamında kullanılmıştır.” (Rağıb el-İsfehani, a.g.e., 119.) Rağıb da “Müfredat”ında der ki: “Haşr, bir topluluğu makarlarından yani durdukları yerlerinden çıkarıp tedirgin ederek savaşa ve benzeri şeylere zorlamaktır.”
Sure yirmi dört ayettir.
Surenin konuları:
Haşr suresinde birden fazla konu işlenmektedir. Surenin ana konusu Yahudilerin Medine’den sürgün edilmeleridir. Devamla gelen konulardan bazıları şunlardır.
Ganimetin taksimi, Ensar’ın özellikleri, kâfirlerin aralarındaki dağınıklık ve kalplerindeki korku ve Yüce Allah’ın sıfatlarıdır.
Haşr suresini daha iyi anlayabilmek için, surenin bazı ayetlerini de yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşallah.
Surenin ilk ayetinde, Yüce Allah (cc) azamet ve kudretinin yanında, Yerde ve gökte olan her şeyin zatını tesbih ettiğini bildirmektedir.
“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Haşr/1
Tesbih terimi kısaca, bir yandan “şuurlu varlıkların iradî olarak Allah Teâlâ’nın her türlü noksanlıktan uzak olduğunu söz vedavranışlarla ortaya koymaları” diğer yandan da “kâinattaki bütün varlıkların ilâhî yasalara zorunlu olarak boyun eğip O’nun hükümranlığını itiraf etmeleri” anlamına gelir.
Mülk Allah’ındır. Allah kimseye haksızlık etmez. Yahudilerin sürgün edilmesi olayını bildiren ayetten önce böyle bir ayetin olması, müfessirleri ayet üzerinde derin tefekküre sevk etmiştir.
Ve O, Aziz'dir, Hâkim’dir. Aziz'dir, yani hiç bir suretle mağlup edilme ihtimali olmayan tam manasıyla galip ancak O'dur ve bütün izzet O'nundur. O, dilediğine izzet (üstünlük) verir, dilediğini zelil eder.

İki ve üçüncü ayetlerde Medine de oturan ve kitap ehlinden yapılan antlaşmayı bozarak inkâr edenlerin sürgün edilmeleri ve son halleri anlatılırken, dördüncü ayette bu sürgünün sebebi şöyle bildirilmektedir.
“Bu, onların Allah’a ve Resûlüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Kim Allah’a karşı gelirse bilsin ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” Haşr/4
“(Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir.” Haşr/5
Sürgün olayı kısaca şöyle özetlenmiştir.
Hicretten kısa bir süre sonra Hz. Peygamber (sav) Medine’ye yakın bir mahallede oturan Nadîroğulları ile bir tarafsızlık antlaşması yapmıştı.
Uhud Savaşı’na kadar Nadîroğulları bu antlaşmaya uydular. Hatta Müslümanların Bedir zaferine sevindiklerini ve Tevrat’ta anılan âhir zaman peygamberinin Hz. Muhammed (sav) olduğuna kanaat getirdiklerini söylemeye başladılar; ama Uhud savaşının Müslümanlar aleyhine sonuçlanması üzerine fikir değiştirdiler ve antlaşmayı bozdular.
Reisleri Kâ‘b b. Eşref, yanına bazı adamlarını alarak gizlice Mekke’ye gidip müşriklerin reisi Ebû Süfyân ile bir ittifak antlaşması yaptı.
Bu ihaneti haber alan Efendimiz (sav), onları hiç beklemedikleri bir anda kuşatma altına aldı.
Bir rivayete göre Hz. Peygamber (sav) bir diyet konusunu görüşmek üzere Nadîroğulları’na gittiğinde onların kendisini güler yüzle karşılayıp o arada hakkında suikast düzenlemeye kalkmaları (ki bunu kendisi fark ettiği gibi vahiyle de teyit edilmişti) bardağı taşıran son damla olmuştu.
Her hâlükârda ayetlerden kolayca anlaşıldığı üzere yüce Allah Müslümanlar için yakın bir tehlike oluşturan bu topluluğun bulunduğu yerden uzaklaştırılmasını mukadder kılmış, Müslümanların da tahmin etmediği biçimde kıskıvrak yakalanmalarını sağlamıştı.
Nadîroğulları ise, muhkem kalelerine, evlerinin çok sağlam olmasına ve münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl ile Mekke müşriklerinden ve diğer Yahudi kabilelerinden gelecek yardımlara güveniyorlardı.
Ama hiçbir yerden yardım gelmedi, Allah onların yüreklerine korku düşürdü ve Müslümanların bu kuşatması karşısında çaresiz kalıp yurtlarını terk etmeye razı oldular. Silâhları dışındaki eşyalarını yanlarına almalarına müsaade edildi, 600 deve yüküyle kuzey yönünde yola çıktılar; Hayber, Hîre ve Şam (Suriye) bölgesindeki bazı şehir ve kasabalara yerleştiler (bilgi için bk. Zemahşerî, IV, 78-79; İbn Âşûr, XXVIII, 65-72; Emin Işık, “a.g.m.”, XVI, 425).
İkinci ayette geçen evveli haşr kelimesi hakkında ki yorumları bir sonraki yazıya bırakarak son iki ayeti kısaca tefekkür edelim inşallah.
Dördüncü ayette Yahudilerin işlediği suça karşılık bu cezaya çarptırıldığı belirtilirken beşinci ayette savaş sırasında hurma ağaçlarına verilen zararın Yüce Allah tarafından affedildiği belirtilmektedir.
Zira Yüce dinimiz İslam savaş kuralları çerçevesinde, savaş sırasında yaşlıların, çocukların ve kadınların öldürülmemesi ve çevreye zarar verilmemesi gibi esaslar mevcuttur.
Ayette ki ruhsat sadece bu sürgün olayında meydana gelen duruma hastır. Ayrıca savaş stratejisi gereği de olabilir.Selam ve dua ile.