Surenin bu bölümünde Medine’den çıkarılan Nadiroğullarıyla gizli ittifak kuran ve onların Efendimize karşı direnmelerini isteyen ve onlara çeşitli vaatlerde bulunan münafıkların durumları bildirilmektedir.
“Kitap ehlinden o inkâr eden kardeşlerine, “Yemin ederiz ki, siz (Medine’den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye boyun eğmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa, size mutlaka yardım ederiz” diyerek münafıklık yapanlara bakmaz mısın? Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.” Haşr/11
Andolsun, eğer (kardeşleri Medine’den) çıkarılırsa, onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile andolsun mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.” Haşr/12
Bu ayetleri tefekkür ederken insanın aklına münafıklığın alametleri hadis-i şerifi gelmekte;
Efendimiz (sav) münafıklığın alametleri hakkında şöyle buyurmuşlardır; “konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez ve ona güvenildiği zaman hıyanet eder.” Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai)
Allah (cc) cümle Müslümanları bu sıfatlardan korusun.
Yukarıdaki ayetlerde bir yandan müşriklerin zaafları bildirilirken, diğer yandan Müslümanların maneviyatları güçlendirilmektedir. Aynı zamanda dolaylı bir ifadeyle müminler, bu karakter bozukluğuna yol açan davranışlara karşı da uyarılmaktadır.
Yüce Allah (cc) Medineli Yahudilerin hallerini sonraki ayetlerde de tafsilatlı olarak bildirmektedir. Şöyle ki;
On üçüncü ayette onların kalplerindeki korkunun Allah’tan daha fazla Müslümanlardan olduğu bildirilmekte,
On dördüncü ayette bu korku sebebiyle yüksek kaleler ve surlar arkasına gizlendikleri ve aralarında da bir birlik olmadığı bildirilmekte,
On beşinci ayette onların durumunun Mekkeli müşriklerin durumuna benzediğini. Mekkelilerin bedirde cezasını çektiğini onların ise cehennemde cezalandırılacağı bildirilirken, devam eden iki ayet şöyledir.
“Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et” der; insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der.
Nihayet ikisinin de (azdıranın da azanın da) akıbeti, ebediyen ateşte kalmaları olmuştur. İşte zalimlerin cezası budur.” Haşr/16-17
Bu ayette azdıranın şeytan, azanın ise münafık ve müşrikler olduğu bildirilmektedir.
Sıradaki ayetlerde müminlere nefis muhasebesi tavsiye edilerek şöyle buyrulmaktadır.
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşıgelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.
Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Haşr/18/20
Dünya bir imtihan dünyasıdır. Herkes bu dünya imtihana tabi tutulacaktır. Ayette belirtilen yarından maksat ahiret ve hesap günüdür. Herkes dünyada yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını verecektir. Öyle ise her kişinin nefis muhasebesi yaparak kalan ömrünü daha dikkatli ve faydalı şeylerle doldurarak yaşamalıdır.
Gaflet ve dalaletten uzak, emredildiği şekilde ve Allah’tan korkması gerektiği gibi korkarak yaşayan kimseler cennete, sorumsuz bir hayat yaşayan, emir ve yasaklara uymayan kimseler ise cehenneme gidecektir.
Cennet ve cehennem bir olmadığı gibi, buralara gidecekler de bir değildir. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Sıradaki ayette Yüce Allah (cc) emanetin azametinden ve sorumluluğun ağırlığından bildirerek, Âdemoğlunun nasıl davranması gerektiğini şöylece bildirmektedir.
Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” Haşr/21
Şayet bir dağa insana verildiği gibi şuur verilmiş olsaydı o heybet timsali eğilmez dağ bile Allah’ın sıfatlarını bilmenin ve sorumluluk duygusunun sonucu olarak O’nun azameti, kudreti ve evrendeki mutlak egemenliği karşısında sonsuz bir saygıyla eğilirdi; ama bununla kalmaz, O’na kulluk etmek için kendini parçalardı.
İnsanlar ise genellikle omuzlarındaki yükü hissetmemek için direnmekte ve gaflet içinde ömürlerini tüketmektedirler. Bu misaller insanın gafletten uyanması içindir.
Yüce Allah (cc) son üç ayette, başta Allah ismi azam-ı olmak üzere en güzel isimleri sıralamaktadır.
O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.
O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.
O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Haşr/22/24
Cenâb-ı Hak, “Allah” ismini en başa koyarak kendisinin bazı isim ve sıfatlarını özellikle anmakta, ardından en güzel isimlerin kendisine ait olduğunu hatırlatmaktadır.
Bu ayetler, kulluk bilincine erişmiş olanların taşıması gereken Allah korkusuna değinen yirmi birinci âyetin açıklaması mahiyetindedir.
Bu ayetlerde önce, Allah Teâlâ’nın birliğine, sonra ilminin sınırsızlığına, hemen bunların ardından da rahmet ve şefkatinin enginliğine yer verilmekte, Yüce Rabbimizi diğer isim ve sıfatlarını da unutmadan, ama her şeyden önce sevgi, şefkat ve bağışlayıcılık nitelikleriyle düşünmemiz ve bizim de bütün yaratılmışlara karşı bu tavrı göstermemiz gerektiğine dikkat çekilmektedir.
Yirmi dördüncü ayetteki “esmâ-i hüsnâ” terimi, “Allah Teâlâ’nın en güzel niteliklerine ve en mükemmel anlamlara delâlet eden en güzel isimleri” demektir.
Selam ve dua ile.