Mushaf’ taki sıralamada altmış dokuzuncu,
iniş sırasına göre yetmiş sekizinci süredir.
Mülk süresinden sonra, Meâric süresinden önce
Mekke’ de inmiştir.
Süre adını 1. âyette geçen
ve “ gerçekleşecek olan (kıyamet)”
anlamına gelen hâkka kelimesinden
almış olup yaygın
olarak bu isimle anılmaktadır. Ayrıca
12. âyette geçen “ Vâiye” ve
36. âyette geçen “ Silsile” adlarıyla
da anılmıştır (bk. İbn Âşûr,
XXIX, 110).
Hakka suresi elli iki ayettir.
Surenin konuları
Bu sure; Nûn suresinde,
“ Hakk'ın emrinin şiddetlenip hakikatlerin
ortaya çıkacağı gün”
diye işaret olunan Kıyamet günü
hallerini açıklayarak öğütler veren
bir suredir.
Surenin giriş bölümünde Peygamberlere
inanmayan geçmiş kavimlerin dünyadaki akıbetleri
anlatılmaktadır.
Sonunda ise, Peygambere şair ve falcı
diyen ve kur’ an-ı onun kendiliğinden söylemeye
çalıştığı bir şiir olduğunu iddia eden devrin
müşriklerini yalanlayarak onlara hakikati
anlatmak ve Yüce Allah’ ı noksan sıfatlardan
münezzeh kılmak emredilmektedir.
Sureyi daha iyi anlamak için, sureden
bazı ayetleri yazıma alarak birlikte tefekkür edelim
inşallah.
Hakka suresine isim veren ilk ayet şöyledir.
“ Gerçekleşecek olan kıyamet! Hakka/1
“ Kıyamet” diye çevrilen hâkka kelimesi,
hak kelimesinden türemiş bir isimdir.
Hak ise sözlükte, “ gerçek, sabit ve doğru
olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek; bir
şeyi kesin olarak bilmek” gibi manalara gelmektedir.
İsim olarak “ gerçek, sabit, doğru, varlığı
kesin olan şey” anlamlarında kullanılan hak
kelimesi genellikle bâtılın zıddı olarak gösterilmiştir
(bilgi için bk. Mustafa Çağrıcı, “ Hak” ,
DİA, XV, 137).
Kıyamet kesin olarak gerçekleşeceği ve
bu sayede insanlar dünyada yapıp ettiklerinin
gerçek değerini kavrayacakları ve sonuçlarını
görecekleri için ona da “ Hâkka” ismi verilmiştir.
Sürenin ilk üç ayeti gerek üslûp gerekse
anlam olarak kıyamet olayının büyüklüğüne ve
şiddetine işaret ettiği gibi ne zaman meydana
geleceğinin bilinemeyeceğini de göstermektedir.
Müfessirlerin büyük çoğunluğu hâkka kelimesine
“ kıyamet” anlamı vermiş olmakla
birlikte bu ayetlerin ardından dünyada azaba
uğramış kavimlerin anılmasından hareketle
hâkka kelimesinden, Hz. Peygamber’ e isyan
eden Kureyş’ in başına gelecek olan azabın
kastedildiği ve bu azabın dehşet ve şiddetine
dikkat çekildiği görüşünde olanlar da vardır
(Ateş, X, 36).
İlk üç ayette kıyametin muhakkak gerçekleşeceğini
bildiren Yüce Allah (cc); sıradaki
ayetlerde kıyameti yalanlayan iki kavmin
(Semud ve Ad) dünyada nasıl azaba uğratıldıklarını
bizlere bildirmektedir.
“ Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini
hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.
Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile
helâk edildi.
Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve
dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi.
Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece,
sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki
(eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma
kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün.
Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor
musun? Hakka/4-8
Bu iki kavmin âkıbetleri, hem
Muhammed ümmetine birer ders ve
ibret levhası olarak hem de bu felâketleri
gerektiren gücün kıyameti de
gerçekleştireceğine bir kanıt olarak
zikredilmiştir.
Surede, âkıbetleri harap olan
bu iki kavimden başka kavimlerden
de zikredilmektedir.
“ Firavun, ondan öncekiler
ve yerle bir olan şehirler (halkı olan
Lût kavmi) hep o suçu işlediler.”
Hakka/9
Firavundan maksat, Hz.
Mûsâ zamanındaki Mısır kralıdır
(İbn Âşûr, XXIX, 120;).
“ Ondan öncekiler” tamlaması
ise genel bir ifade olup Firavun’ a kadar
gelmiş geçmiş ve isyanları sebebiyle helâk
olmuş kavimleri kapsamaktadır.
Yüce Allah (cc), Peygamberlerini yalanlayıp,
kıyameti inkâr edenleri helak ettiği gibi,
Peygamberlerine iman edip tabi olanları da korumaktadır.
“ Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı
vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için
bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu
bellesin.” Hakka/11-12
11. âyette değinilen olay, Hz. Nûh zamanında
meydana gelmiş olan tufandır.
Nûh kavmi peygambere isyan ettiği için
Allah Teâlâ onları suya garketmiş, Nûh (as)’ a
inanıp onun gemisine binenleri ise kurtarmıştır.
İşte, “ Sular coştuğu vakit sizi gemide biz
taşıdık” meâlindeki cümle o gün Nûh’ un gemisinde
bulunup da Allah’ ın lütfuyla kurtuluşa
eren, sular çekildikten sonra da karaya çıkan ve
sonrakilerin ataları, dedeleri durumunda bulunan
müminlere işaret eder.
Yukarıda kısaca değinilen olaylarda inkârcıların
cezalandırılmış, inananların ise kurtarılmış
olduğu haber verilerek olayların nesilden
nesile aktarılması ve işiten herkesin bundan
ibret alması amaçlanmıştır.
Yüce Allah (cc) ibret alanlardan eylesin.
Âmin.
Devamla gelen ayetlerde kıyametin nasıl
kopacağı ve bu kopma anında neler olacağı bildirilmektedir.
Sûr’ a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve
dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o
gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.”
Hakka/13-15
Sözlükte sûr, “ üflendiğinde ses çıkaran
boynuz biçiminde bir boru” diye tarif edilir.
Geleneksel İslâmî inanca göre dört
büyük melekten biri olan İsrâfil, sûr adı verilen
boruyu iki defa üfleyecek, ilk üflemede kâinattaki
bütün canlılar ölecek, ikinci üflemede ise
canlılar tekrar dirilecektir.
Sur hakkında başka surelerde de açıklamalar
mevcuttur.
“ Sûr’ a üfürüleceği ve Allah’ ın dilediği
kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki
herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi
de boyunlarını bükerek O’ na gelirler.”
Neml/97
Zümer suresi 68. Ayette ise şöyle buyrulmaktadır.
“ Sur’ a üflenir ve Allah’ ın dilediği kimseler
dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes
ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de
bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.” Zümer/68
Devamla gelen ayetlerde Sûr’ a üfürüldükten
sonra meydana gelecek dehşet anları
bildirilmektedir.İnşallah sonraki yazımızda bu kıyamet
sahnelerini birlikte tefekkür ederiz.