HAKKA SURESİ KONULARI-2

Surenin bu bölümünde kıyametin kopması
esnasında meydana gelecek olaylar tasvir
edilmektedir.
“ Gök de yarılmış ve artık o
gün o da çökmeye yüz tutmuştur.
Melekler onun kıyılarındadır.
O gün Rabbinin Arş’ ını, bunların
da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.
O gün (hesap için Allah’ a)
arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız
gizli kalmaz.” Hakka/16-18
16. âyet, kıyametin kopması
sırasında sadece yerkürenin
değil, gök cisimlerinin de düzeninin
bozulacağını, şimdiki düzen ve
özelliklerini kaybedeceğini ve
mevcut kozmik sistemin tümüyle
çökeceğini bizlere bildirmektedir.
Müfessirler; 17. ayetteki
“ Melekler göklerin etrafındadır”
ifadesini, “ Gökler yarılınca melekler, kendileri
için mesken edinmeye elverişli durumdaki yarılmayan
yerlere çekilirler” şeklinde tefsir etmişlerdir
(meselâ bk. Râzî, XXX, 108; Şevkânî, V,
326). İbn Âşûr ise bu kısmı, “ Melekler göklerin
etrafında cennetlikleri cennete yerleştirmek, cehennemlikleri
de cehenneme sevk etmekle
meşgul olurlar” şeklinde yorumlamıştır (XXIX,
127).
On sekizinci ayette ifade buyrulan mahşer
ve hesap başlayınca, önce kitabı sağından
alanlar ve onların cennete girişi şöyle anlatılır.
“ İşte o vakit, kitabı kendisine sağından
verilen kimse der ki: “ Gelin, kitabımı okuyun!”
“ Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı
zaten biliyordum.”
Artık o, hoşnut bir hayat içindedir. Yüksek
bir cennettedir. Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla
devşirilebilir).
(Onlara şöyle denir:) “ Geçmiş günlerde
yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.”
Hakka/19-24
“ Kitap” tan maksat amel defteridir;
Mahşerde kişinin amel defterinin sağ tarafından
verilmesi onun dünya hayatında Allah’
ın emrine uygun, dürüst ve erdemli bir
hayat yaşadığını, dolayısıyla sicilinin temiz olduğunu
gösterir.
Bu durumda olan kimse Allah’ ın lütfuyla
kurtuluşa erenlerden olduğunu anlar ve
“ Alın, kitabımı okuyun” diyerek mutluluğunu
başkalarıyla paylaşmak ister (bk. Râzî, XXX,
111).
20. âyet amel defteri sağından verilen
kimsenin dünyada iken ahirete iman ettiğini ve
ona göre hazırlık yaptığını gösterir.
24. ayette zikredilen “ geçmiş günler”
den maksat ise dünya hayatında geçen günlerdir
(bk. Râzî, XXX, 113).
Buna göre 21-24. ayetlerde mahşerde
amel defteri sağ tarafından verilen kimsenin
dünyada yaptığı iyi amellere karşılık ahirette
elde edeceği nimetler tasvir edilmektedir.
Sürenin devamında kitabı sol tarafından
verilenlerin durumu bildirilir.
“ Kitabı kendisine sol tarafından verilen
ise şöyle der: “ Keşke kitabım bana verilmeseydi.”
“ Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”
“ Keşke ölüm her şeyi bitirseydi. Malım
bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım da yok
olup gitti.” Hakka/25-29
Kişinin amel defterinin sol tarafından verilmesi
onun dünya hayatında Allah’ ın emrine
uygun hareket etmediğini, dürüst ve erdemli bir
hayat yaşamadığını, dolayısıyla sicilinin bozuk
olduğunu gösterir.
Bu durumdaki biri dünyada yaptıklarını
amel defterinde görünce kendisinin cezalandırılacağını
anlar, bu sebeple amel defterinin kendisine
verilmesini ve içinde yazılmış
olanları görmek istemez, ölümle her
şeyin bitmiş olmasını temenni eder.
Böyle bir temenni orada bir
işe yaramayacağı gibi, dünyada
helâl haram demeden biriktirmiş olduğu
malı da kendisine verilecek
cezayı önlemeyecektir.
Artık mal, mülk, saltanat,
makam, güç vb. dünyaya ait ne
varsa hepsi yok olup gitmiş, sadece
insanın olumlu veya olumsuz inanç
ve amelleri kalmıştır.
Ve cehennemliklerin halleri
şöylece bildirilir.
(Allah, şöyle der:) “ Onu yakalayıp
bağlayın. Sonra onu cehenneme
atın. Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan
zincire vurun onu. Çünkü o, azamet sahibi Allah’
a iman etmiyordu. Yoksulu doyurmağa
teşvik etmiyordu. Bu sebeple, bugün burada
onun samimi bir dostu yoktur. Kanlı irinden
başka bir yiyeceği de yoktur. Onu günahkârlardan
başkası yemez.” Hakka/30-37
Amel defteri solundan verilen kimsenin
hesabı görüldükten sonra Allah Teâlâ görevli
meleklere o günahkârın ellerini boynuna bağlayıp
cehenneme götürmelerini, sonra da suçlulara
ait uzun zincirdeki yerine bağlanmalarını
emreder.
Müfessirler “ Sonra da onu yetmiş arşın
uzunluğunda bir zincire dizin!” meâlindeki otuz
ikinci ayette geçen sayıyı çokluktan kinaye olarak
yorumlamışlardır (bk. Râzî, XXX, 114).
Ahiret hayatı gayb âleminden olduğu
için Allah (cc) orası ile ilgili bilgileri dünyadaki
kullarına temsilî olarak anlatmaktadır.
Râzî, bunun benzeri başka bir âyetin (bk.
İbrahim 14/49) tefsirinde bu tür ifadelerin, günahkârların
kendi eylem ve eğilimlerini, sonuç
olarak öte dünyada topluca içine düşecekleri
genel umutsuzluğu dile getiren bir mecaz olduğunu
ileri sürmüştür (XIX, 148; Esed, II, 512).
Otuz üç ve otuz dördüncü ayetler günahkârın
zincire vurulmasının sebebini açıklamaktadır
ki o da Allah’ a inanmaması ve yoksula
yedirmeyi teşvik etmemesi, yani bencil duygularını
aşarak başkalarının sıkıntılarını paylaşma
olgunluğunu sergileyememesidir.
Yoksulu gözetme konusundaki duyarsızlığın,
kişinin zincirlere vurulmasının ana sebeplerinden
biri olarak Allah’ a inançsızlığın hemen
ardından zikredilmesi, İslâm’ ın paylaşmaya,
sosyal adalete verdiği önemi gösterir.
Otuz beşinci ayet, inkârcılara ahirette
yardım veya şefaat edecek hiç kimsenin bulunmayacağına,
dünyada kendilerine yardım edip
menfaat sağlayan dostların da kendileri için hiçbir
şey yapamayacaklarına, bu sebeple dünyada
yaptıklarına pişman olup ümitsizliğe
kapılacaklarına işaret etmektedir.
“ Yananların akıntısı” diye tercüme edilen
otuz altıncı ayetteki gıslîn kelimesine müfessirler,
“ cehennemliklerin yediği bir bitki, en
kötü yemek, cehennemliklerin yanan bedenlerinden
akan akıntı” mânalarını vermişlerdir
(bk. Şevkânî, V, 328).
İbn Abbas gıslîn kelimesinin ne anlama
geldiğini bilmediğini ifade etmiştir (bk. Râzî,
XXX, 116).
Bölümün son ayetleri, dünyada Allah’ a
isyan edenlerin ahiretteki beslenmelerinin bile
azap olduğunu göstermektedir.
Selam ve dua ile.