Bir mermer işçisi varmış. Güneşte çalışırken halinden şikayetle keşke ben güneş olsam demiş. Bir gün duaları kabul olmuş ve güneş olmuş. Her tarafı aydınlatırken bulutlar kesmiş önünü. Bulut olsaydım demiş. Hikaye bu ya birden bulut olmuş. Rüzgar sağa sola savurunca rüzgar olmak istemiş. Rüzgar olup dağa çarpınca dağ olmak istemiş ve dağ olmuş. Dağ olmuş ama hergün karnı ağırıyormuş. Bilmediği biri sanki karnını oyuyormuş gibi hissediyormuş. Bir gün eğilip bakınca bir mermer işçisinin balyozlarla karnını geldiğini görmüş. İnsan halinden şikayet etmemeli. Bulunduğu mevki neyse onun mukayesesi yerine muhakemesini yapmalı. Hani derler ya çölde susuzluktan ölen gölde sular içinde ölmek istermiş. Aksine gölde ölende çölde ölene imrenir ya. İnsan ahvaline sahip olduklarına şükretmeli ya. Topal olanın aksakta olsa hiç ayağı olmayana bakıp şükretmesi gibi. Sabah uyanınca güneşi gören gözlerine, gözlerine gösterilen güneşine şükretmeli. Marangozsa muhakemesini yapıp sahip olduklarına şükretmeli. Memur olamadığı için marangozluğa ah ederse olamayana bakmalı. Özetle ahvaline sahip olduklarına, gezdiği ayaklarına, gördüğü gözüne tuttuğu eline yediği helvaya giydiği abaya şükretmeli. Trafik kazasında ölene bakıp evde ölmeye şükretmeli. Evde ölmeye yalvarmalı bence. Evde ölürkende imanlı öldüğüne şükretmeli.