Dert, insanın dermana meyline, aramasına, bulmasına vesiledir. Bir bakıma Hâlik’ine iştiyakla yönelten mürşitdir. Bu yüzden “Mürşit” derttir, dert verendir. Mürid ise bu dert’i kendi nispetince Dünya’da zâr, Ukbada kâr bilendir. Tazarru ile edilen duanın müstecab olmasına açılan kapının adıdır Dert. Vuslat’a vesile olması bakımından âli ve ulvi bir haldir. Lâ teşbih! Allah’ın temizlik malzemesidir. Dünya’nın meşakkat ve necasetinden arındırdığı kulunu, henüz hayattayken rahmetiyle temizlediği nurlu yolculuğun adıdır. Kulu zikre yönelterek, fikri kemalat’nı nakşeden bir nakkaştır. Kişinin dermanıdır dert de, bilenedir sırrı... Çektiği “AH” ın A’ sında Adem ‘(as) babamızın, H’sında Havva annemizin ödediği bedelin bizdeki yansımasıdır. Bir duygu yumağıdır sarılıp sahip çıkılası, kudsi bir emanet olması münasebetiyle... Teslimiyet şuurunun ortaya koyduğu bir ön imtihan veya bütünlemeye kalmış bir öğrenci misali imtihanımızdaki kırık notları temizleyerek düzeltmemizi sağlayan, İlah-i mürebbinin üzerimizdeki bitmeyen lütuflarından bir ikramıdır. Gayrete kapı aralayarak, bulunduğu halin şükrünü tanzim ve takdis ile sunabilmesi açısından kula tanınmış bir fırsattır. Kim bile bilir ki! Ardına sıralanan cennetlere açılan bir kapı, bir kurtuluş reçetesi olduğunu derdin. Dünya meşakkatlerine “Dert” diyerek, kendisine tahkir ve tahfif etmekten öteye gitmediğimiz kavramın adıdır Dert. Zira “Dert” aslolana yaklaştıran, faniyi yok eden, kulun kendisini bulup,bilip, Rabbine iltica etmesine vesile olan ulvi kavram.Öyle ki, Dünya esfeletine indirgenemeyecek ulvilikte... Onun için bilinmeli ki ‘Dert işi, Mert işidir.’ Ve yine bilinmeli ki;En büyük Dert, Dertsizliktir. Ağızlarımıza pelesenk olan “Dert” ifadesi ise maalesef dert edilesi olmaktan çok uzak. “Sorun” ifadesini kabul edelim de “Derd”e dokunmayalım(!) Bizleri bu kavramlardan uzaklaştıran unsur, bulunduğumuz ortamlar. Zira “Dert” kavramıyla hemdem olarak bu kavramla adeta müşahhas olmuş salihlerin ortamlarından uzak olmamız münasebetiyle bakışımız körelmekte, onların meclislerinden uzak kalarak (Avam tabiriyle “Derdi çekene sormalı!”), muhabbet içerikli kelimelerin manasına vakıf olamamaktayız. Bu ise günümüz toplumunun ciddi bir sorunudur. Sonra herşeyi Dert edinmiş, “Derdi herşey” tiplemesi olan avaneler ortaya çıkmakta(!) Aynı şeyi “Aşk” kavramında da görmekteyiz. Hz. Mevlan’nın ifadesi ile; Şehvetin adını ‘Aşk’ koyarak, Aşk’a en büyük ihaneti etmiş, bühtanlarla dolu bir toplum şuuru oluşmuştur. Kimbilir belki de bu kasıtlı oluşturulmakta(!)
Sonuç olarak; Kavrayamadığımız kavramları, bilinçsizce sarf etmekteyiz. Bu yanlıştan bir an önce dönmeliyiz. Çünkü bu durum, kavramlara karşı bağışıklık/ duyarsızlık kazandırmakta. Değerlerimizi yerle yeksan etmekte, itibarsızlaştırmakta. Salih dostluklara yönelerek ufkumuzu, utkumuzun ötesine taşımalıyız. Ve asıl tehlike çanlarının çaldığı şu gerçeği gözardı etmemeliyiz; Sözümüzden
uzaklaşmak, özümüzden uzaklaşmamıza sebep olmakta.Bu ise bir uçurumun kenarında, sekr(sarhoş) bir halde ufku izleme iddası olan serkeş bir toplum vaziyetinden hâli değil. Şayet bu durumda olduğumuzu göremiyorsak, bu da sekr halinin alametinden olsa gerek(!) Aman dikkat! Sistemli bir dejenerasyon ve iğdiş etme çalışmasıyla karşı karşıya mıyız?Selam ve dua ile...