Eğitim ve PISA sonuçları

Finlandiya eğitim alanında,dünya ülkelerinin,
bütün dikkatinin üzerinde toplandığı ülke
olarak OECD, PISA sınavlarında, elde edilen
büyük başarılara imza atmaktadır. Nokia gibi bir
markanın meydana getirilmiş olması,
eğitimde bu ülkenin geldiği
yerin somut sonuçları.
(Uluslararası Öğrenci Değerlendirme
Programı PISA, 15 yaş
grubundaki öğrencilerin matematik,
okuma, fen bilimleri ve problem
çözme alanlarında temel bilgi ve
becerilere hangi ölçüde sahip olduklarını
değerlendiren bir programdır.
PISA test puanları,yalnızca
öğrencilerin ne öğrendiklerini değil,
aynı zamanda, bilgiyi de ne kadar
iyi kullanabildiklerini yansıtmaktadır.
Bilindiği üzere, PISA sonuçları
ülkemizde son senelerde çok tartışılıyor. Bu
iyi, böylece özellikle ilköğretim ve lise aşamalarında
öğretim sorunlarına objektif olarak mukayeseli
bir bakış ve sorunların tespiti mümkün
oluyor. PISA meselesini, önceki iki yazımda yazmıştım.
PISA’ nın kapsamı hakkında bilgi aktarmaya
gayret etmiştim. Bugünkü yazımda,
PISA’ nın resmi tanımına birazcık yer ayırmak
istedim:“
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme
Programı” olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler
hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin
kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren
bir araştırma projesidir.
PISA sonuçları sıralamasında, Finlandiya
sanki, birinciliğe abone olmuş.Şimdi ise, Uzakdoğu
ülkeleri, Güney Kore, Singapur, Şanghay,
Finlandiya’ dan sonra, başa oynuyorlar.
Son araştırmalarda, Türkiye, 66 ülke arasında
42. sırada, OECD ülkeleri arasında da
sondan üçüncü durumdadır.
Bu durum çok parlak ve hiç iç açıcı bir
durum değil. Bizim eğitimciler de bir ölçüde,
haklı nedenlerden dolayı, karalar bağlıyorlar,
kara kara düşünüyorlar ve milleti düşündürüyorlar.
PISA araştırmalarında ilk sıralarda rastlayamadığımız
başka bir ülke de ABD. ABD’ de
25.30. gibi bir aralıkta dolaşmaktadır. ABD’ li
eğitimciler de bu durumu tartışıyorlar ama çok
da büyük sorun yapmıyorlar. Çünkü, ABD, PISA
sıralamasında büyüklüğüne göre, başarısız gibi
görünüyor, ama aynı zamanda da ABD,dünyanın
hiç tartışılmaz bir şekilde bir bilim merkezidir
ve özellikle de üniversiteleri, dünyanın, yine tartışılmaz
bir biçimde en iyi üniversiteleridir. Bu bir
çelişki mi? Hayır, hayır onlarca defa hayır.
Bizim üniversite sistemlerimiz, yapılarımız
ve üniversitelerimizin performansları, hiçbir
zaman kesinlikle, ABD ile hiçbir biçimde benzeşmemektedir,
hatta mukayese yapmak dahi,
abesle iştigaldir. Çünkü her yıl açıklanan, Academic
Ranking of World Universities (ARWU) sıralamasında,
ABD’ den: Harvard, Stanford,
MIT, Berkeley, Cambridge, Princeton, California
Teknoloji Enstitüsü, Colombia, Şikago, Oxford,
Yale, .... üniversiteleri olarak başlıyor ve devam
ediyor. İlk yirmi üniversitenin on yedisi ABD,
ikisi Birleşik Krallık (İngiltere), biri de İsviçre üniversitesidir.
Muhterem Cumhurbaşkanımız her akademik
yıl açılışında, bunu dile getirip “ Neden ilk
100’ de,200’ de,300’ de,400’ de,500’ de
yokuz.” diyerek haklı bir serzenişte bulunmaktadır.
Yerden göğe kadar,çok çok haklıdır. Ama
bizim üniversitelerimiz bunu duymamaktadırlar
ve kulaklarını, güneş gibi olan gerçeğe tıkayarak
duymak istememektedirler. Çünkü bu başarısızlıkları
işlerine gelmiyor. Tam bir saltanat kurup
yaşamaktadırlar.
Ben de acizane, bizim üniversitelerimize
soruyorum “ Güney Kore’
den, her yıl açıklanan dünya
üniversiteleri sıralamasında, her yıl,
ilk 100’ e, 3 üniversite girmektedir.
Ey bizim üniversiteler!.. Siz neredesiniz,
neden yoksunuz, neden giremiyorsunuz,
neden, neden?
Neyse, ABD’ yi bırakalım.
Ben şahsen, Türkiye’ nin 17 milyon
öğrenci ve yaklaşık 950 bin öğretmenle
ve öğretmenlerin mevcut ve
yakın gelecekteki beklenen nitelikleriyle,
öngörülebilir yetkinlik düzeyleriyle,
ülkemizin gelir ve bütçe
kısıtlamalarıyla, düzgün bir öğretim verebilecekleri
kanaatinde olmadığımı söylemek isterim.Bu
durum kısa ve orta vadede değişebilir mi bilemiyorum,
tahmin de etmiyorum? Eğer değişebilirse
bu çok olumlu ve muazzam bir değişim olur.
Yani,biz, PISA sınavlarında,OECD ülkeleri arasında
10’ lu,20’ li sıraya çıkabilirsek muazzam
bir değişim olur. Çok mutlu oluruz.
17 milyon öğrencimizi, gencimizi mevcut
müfredat sınırlamalarının, zorlamalarının dışına
taşıyabilsek çok anlamsız olan hedefleri, yüzde
doksan, iyice düşürsek, zaten bu hedeflere ulaşılamıyoruz.
Daha doğrusu, türkçesi, kendi kendimizle
bir barışabilsek bu tohumdan iyi bir ürün
çıkmayacağını hiç komplekse kapılmadan bir kabullenebilsek
ne kadar iyi olur.
Çocuklarımıza, liseyi bitirinceye kadar,
okumayı sevdirebilsek bol bol kitap, roman okutabilsek
özellikle, iyi düzeyde bir İngilizce öğretebilsek
ve çok basit matematik bilgiler verebilsek
yeter ve artar bile. Şunu da bildirmeliyim ki liselerin
kendi müfredatlarını oluşturabilmelerine de
kapıyı aralamalıyız. Bütün bunları yaptıktan
sonra da üniversiteyi konuşmalıyız.
ABD’ nin pek de başarılı olamayan liseleriyle,
nasıl dünyanın en mükemmel üniversitelerine
sahip olduğundaki model, bize hiç
benzemese de mutlaka biraz kafa yormalıyız.
Neden eğitimcilerimiz sus pustur? Gidip
oraları görüyorlar neden o başarılı sistemleri ülkemize
getirip uygulamıyorlar? Neden hâlâ daha
bu dijital çağda, akşam oku, ezberle,sabah kalk
unut, pasif, klasik eğitim sisteminde halen daha
ısrar ediyoruz, neden, neden?
PISA sonuçları bir teşhis aşamasıdır,
önemlidir. 15 yaş düzeyindeki manzaramızı da
sergilemektedir. Fakat bizim buradan, PISA’ da,
ta yukarılara tırmanmaya kalkabileceğimizi, bu
gidişle,bu sistemle, hiç de anlamlı göremiyorum,
çünkü bu pek mümkün değildir. Öyleyse daha
fazla vakit geçirmeden, başarılı olmuş olan ülkelerin
eğitimleriyle, yarışır hale gelmeliyiz.
Bu yapılmalıdır. Devam edecek.
Selam ve saygılarımla…
Not: Mübarek Ramazan Bayramımızın,
tüm İslâm âlemine, ülkemize
ve insanlığa hayırlar
getirmesini, yüce Rabbimizde
niyaz ediyorum. Bütün inananların,
Ramazan Bayramını tebrik ediyorum.
Rabbim, tekrarını nasip etsin,
bu mübarek ayın hürmetine, bu
pandemi belasından tüm insanlığı
kurtarsın. Âmin, Âmin !..