Mushafta’ki sıralamada doksan üçüncü, iniş sırasına göre on birinci suredir. Fecr sûresinden sonra, İnşirah sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Rivayete göre Fecr sûresinin inişinden sonra öncekine nisbetle daha kısa bir süre vahiy kesilmiş, müşrikler bu olayı kullanarak Hz. Peygamber (sav)e, “Herhalde rabbin sana darıldı ve seni terketti” demişlerdi. Bu sözlerden dolayı Hz. Peygamber (sav)’in duyduğu üzüntü üzerine bu sure inmiştir (Taberî, XXX, 148). Bu rivayet dışında, Duhâ sûresinin iniş tarihine dair başka rivayetler de mevcuttur. Vahyin mâkul sebeplerle kesilip araya fâsılaların girmesi her seferinde muhaliflerin dedikodu yapmalarına vesile olmuş, Allah (cc) her defasında Resulullah (sav)i teselli etmiştir. Sure adını 1. âyetinde geçen ve “kuşluk vakti” anlamına gelen duhâ kelimesinden almıştır. Ayrıca “Ve’d-duhâ” adıyla da anılmaktadır (Buhârî, “Tefsîr”, 93; İbn Âşûr, XXX, 393). Duhâ suresi on bir ayettir. Surenin konuları Duhâ sûresi, İslâm güneşinin yükselişini sembolize eden kuşluk vaktiyle küfür ve şirk döneminin, bitmeye yüz tutmuş karanlık bir geceyi andıran haline yeminle başlar. Yüce Allah’ın Hz. Peygamber (sav)’i terk etmediği ve kendisine darılmadığı bildirilir. Hz. Peygamber (sav)’i yakın bir gelecekte büyük başarıların beklediği, peygamberlik görevinin sonunun başlangıcından daha hayırlı olacağı müjdesi ile devam eder. Duhâ suresini daha iyi anlayabilmek için, sureden bazı ayetleri yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşaellah. Yüce Allah (cc), ilk ayetlerde Kuşluk vaktine ve geceye Yemin ederek, Hz. Peygamber (sav)i terk etmediğini bildirmektedir. “Kuşluk vaktine andolsun, Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki, Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.” Duhâ/1-3 Duhâ kelimesi “kuşluk” anlamına gelmekle birlikte çoğu müfessirler, 2. ayetteki “gece”nin alternatifi olarak burada bütünüyle gündüz vakti için kullanıldığı kanaatindedirler. İbn Âşûr’a göre ise kelime burada da kuşluk vaktini ifade etmekte olup bununla tıpkı kuşluk vakti güneş ışığının yeryüzünü bütünüyle kaplaması gibi vahiy ışığının da dünyaya inip aydınlatmaya başladığına imada bulunulmuş-tur. 2. ayetteki gece karanlığı da Hz. Peygamber (sav)’in bu vakitte evinde veya Kâbe çevresinde sesli olarak Kur’an’ı okuduğu, müşriklerin ise onu gizlice dinledikleri vakit olup bundan dolayı bu iki vakit üzerine yemin edilmiştir. Yeminin amacı putperestlerin artık Hz. Peygamber (sav)’e vahyin gelmez olduğu, Allah’ın onu terkettiği iddialarının gerçekle ilgisinin bulunmadığını kesin bir dille belirtmektir (XXX, 394- 395). Devamla gelen ayetlerde ise Efendimiz (sav) e müjde vardır. “Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır. Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.”Duhâ/4-5 “İşin sonu” diye çevrilen âhiret ile “öncesi” diye çevrilen ûlâ kelime-lerinin buradaki anlamları konusunda iki yorum yapılmıştır: a) Senin bundan sonraki hayatın bundan önceki hayatından daha güzel ve başarılı olacak, özellikle peygamberlik görevinin sonu başlangıcından daha verimli olacak, b) Ebedî olan âhirette cennetteki hayatın geçici olan dünya hayatından daha güzel olacak. Vahiy bir zaman gelmedi diye Peygamberlik hayatının biteceğini hayal eden müşriklere karşı, Yüce Allah (cc) resulünün sonunun gelmesi şöyle dursun, bundan sonraki hayatının, peygamberlik faaliyetlerinin ruhanî tekâmülünün öncekinden daha verimli, daha başarılı olacağını müjdelemiştir. Sıradaki ayetlerde Yüce Allah (cc), Efendimiz (sav)in önceki hayatının bazı safhalarını hatırlatarak şu anki durumunun mükemmelliğini şöylece vahyediyor. “Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?” Duhâ/6-8 Hz. Peygamber (sav), annesi ona hamile iken babasını, altı yaşında iken de annesini kaybetmiş; önce dedesi Abdülmuttalib’in, onun ölümünden sonra da amcası Ebû Tâlib’in himayesinde yetişmiştir. Ebû Tâlib, yeğeninin peygamberliğini kabul ettiğini açıkça ilân etmemekle birlikte düşmanlarına karşı onu korumuştur. Fakat Ebû Tâlib ve Hz. Peygamber’in eşi Hatice (ranh) vefat edince müşrikler ona karşı saldırılarını arttırmışlardı. Bu surede Allah (cc), o güne kadar peygamberine verdiklerini hatırlatarak teselli etmiş, geleceğinin daha iyi olacağını da müjdelemiştir. “Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi?” diye çevrilen yedinci ayet hakkında müfessirler farklı zaman ve farklı olaylar anlatarak açıklamışlardır. Müfessirlerin çoğunluğunun yorumuna göre ise bu ayette Hz. Muhammed’ (sav)in peygamberlikten sonraki dönemiyle önceki dönemi arasında bir karşılaştırma yapılmaktadır. Nitekim o peygamber olmadan önce de başta putperestlik olmak üzere kendi toplumunda hâkim olan inanç ve yaşayışın yanlışlığını, insanın varlık amacına yakışmadığını görüyor, bu gidişi asla beğenmiyordu; ama onların bundan nasıl kurtulacaklarını da bilmiyordu. Ayetteki deyimiyle bu konuda “yol bilmez bir halde” idi. İşte yüce Allah Kur’an’ı göndererek onu bu durumdan kurtarıp yolunu aydınlattı; ona hem varacağı hedefi hem de o hedefe nasıl varacağını öğretti (Râzî, XXXI, 215-216; Elmalılı, VIII, 5900-5901). Hz. Peygamber Kureyş’in soylu bir ailesine mensup olmakla birlikte yetim ve himayeye muhtaç olarak büyümüştü; çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları yoksulluk içerisinde geçmiş, daha sonra gerek kendisinin ticarî faaliyetleri gerekse zengin bir tüccar olan Hz. Hatice ile evlenmesi ve eşinin tüm servetini onun yönetimine bırakması neticesinde fakirlikten kurtulmuştur. Bazı müfessirlere göre 8. ayette, onun hayatındaki bu gelişme hatırlatılarak kendisine bu imkânları sağlayan Allah’ın ona darılmasının, kendisini terk etmesinin söz konusu olamayacağı bildirilmiştir (bk. Abduh, s. 112; Elmalılı, VIII, 5902). Sürenin son bölümünde Yüce Allah (cc), Efendimiz (sav)e yapması gerekenleri bildirmektedir. “Öyleyse sakın yetimi ezme! Sakın isteyeni azarlama! Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.” Duhâ/9-11 Câhiliye döneminde yetimlerin, yoksulların hakları gözetilmez, malları ellerinden alınır, kendilerine zulmedilirdi. Buna göre ayetlerin ana hedefi Resûlullah’ın şahsında bütünüyle toplumun dikkatini bu iki temel ahlâkî ve sosyal problem üzerine çekmek ve bunları çözüme kavuşturmaktı. Bunun yanında, daha özel olarak Resûlullah’a mazhar olduğu anılan ihsanlar karşısında şükür mahiyetinde bazı görevleri hatırlatılmaktadır. Burada sıralanan görevlerin, 6-8. ayetlerde Hz. Peygamber (sav)’e bahşedildiği bildirilen ilâhî lütuflarla alâkalı olduğu görülmektedir. Buna göre Allah onu yetim iken korumuştur; o da yetimi incitmemeli, himaye etmelidir. Allah ona ne yapacağını bilmez iken yol göstermiştir; o da kendisine bir şeyler sorup aydınlanmak isteyeni geri çevirmemelidir. Allah onu yoksulken zengin kılmıştır; o da kendisinden yardım isteyeni azarlamamalı, gereken yardımı yapabildiği kadar yapmalıdır. Selam ve dua ile.