Dolmabahçe Sarayı’nın bugün bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya’sının gemileri demirlediği, Boğaziçi’nin büyük bir koyu olarak anılmaktaydı. Geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık hâline gelmiştir. 17. yüzyılda doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir “hasbahçe”ye dönüştürülmüştür. Bu bahçede çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre “Beşiktaş Sahil Sarayı” adıyla anılmıştır. 18. yüzyılın ikinci yarısına doğru, Türk mimarisinde Batı tesirleri görülmeye başlanmıştır. “Türk Rokokosu” denilen süsleme şekli, gene Batı tesiri altında kalarak yapılan neobarok tarzı köşk, kasır ve sebillerde kendini göstermeye başlamıştır. Sultan III. Selim, Boğaziçi’nde Batı tarzında ilk binaları inşa ettiren padişahtır. Sultan II. Mahmut, Topkapı Sahilsarayı’ndan başka, Beylerbeyi ve Çırağan bahçelerinde Batı tarzında iki büyük saray yaptırmıştır. Beylerbeyi’ndeki saray, Ortaköy’deki mermer sütunlu Çırağan, eski Beşiktaş Sarayı ile Dolmabahçe’deki kasırlar II. Mahmut’un mevsimlere göre değişen ikametgâhları hâline gelmiştir. Sultan Abdülmecid de babası gibi “Yeni Saray”a fazla itibar etmememiş orada yalnızca kış mevsiminde birkaç ay kalmıştır. Ayrıca kırkı aşkın çocuğunun neredeyse tamamı Boğaziçi saraylarında dünyaya gelmiştir. Günümüzdeki Dolmabahçe Sarayı’nın yerinde bulunan köşklerin yıkımına, 200 yıl kadar önce denizden kazanılmış toprağın tekrar ortaya çıkarılması için kesin olarak hangi tarihte başladığına dâir bir bilgi bulunmamaktadır. 1842’de eski sarayın hâlâ yerinde olduğu ve bu tarihten sonra yeni sarayın inşâsına başlandığı düşünülmektedir. Bununla birlikte bu tarihlerde inşaat arazisinin genişletilmesi için çevredeki tarla ve mezarlıkların satın alınarak istimlak edildiği belirtilmiştir. İnşaatın tamamlanma tarihi Hakkında çeşitli kaynaklar değişik tarihler verse de, 1853 yılı sonunda sarayı gezen Fransız bir ziyaretçinin anlattıklarından, sarayın hâlen süslemelerinin yapılmakta olduğunu, mobilyaların ise henüz yerleştirilmediğini öğrenmekteyiz. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Atatürk’ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullandığı saray halini almıştır. Ayrıca Atatürk, sarayın 71 numaralı odasında ölmüştür. Muayede Salonu’nda kurulan katafalga konan naaşı önünden son saygı geçişi yapılmıştır. Saray, Atatürk’ten sonra cumhurbaşkanlığı sırasında İsmet İnönü tarafından, İstanbul’a gelişlerinde kullanılmıştır. Tek partili dönemden sonra ise saray, yabancı misafirleri ağırlamak amacıyla hizmete açılmıştır. İtalyan Cumhurbaşkanı Gronchi, Irak Kralı Faysal, Endonezya Başbakanı Sukarno, Fransa Başbakanı General de Gaulle şereflerine törenler düzenlenip, ziyafetler verilmiştir. Kısacası bu saray geçmişten günümüze kadar büyük öneme sahiptir. Tarih boyunca önemli anlara da tanıklık eden miraslarımızdan birisidir.