DOĞU’NUN PARİSİ DİYE ÖVÜNÜRDÜK

Erzurum’un ‘Dadaş’ namından sonra en
çok bilinen ve sevilen ismi “Doğu’nun
Parisi”dir. Gerek Erzurum’da yaşayanlar
gerek dışarıdan bakanlar için bu hep
böyle olmuştur. Doğu’nun Paris’i diye övünürdük
şehrimizle ama aslında ne Paris’le ne de gelişmişlikle
bir alakamız yoktu.
Rahmetli Özal ve Rahmetli Erbakan hükümetleri
döneminde başlayan kıpırdanmalar AK
Parti döneminde hızlanınca şehrin çehresi giderek
değişmeye ve
Doğu’nun Paris’i ünvanına
layık bir kent
olmaya başladı.
Açılan yeni yollar,
köprüler, hastaneler
ve eğitim kurumlarıyla
daha modern bir
kent olmaya doğru giden
Erzurum, kentsel
dönüşümde yaşanan
hızlanmayla da üzerindeki
kamburlardan
kurtulmaya başladı.
Özellikle Yakutiye
ve Palandöken ilçesi
sınırlarında bulunan
mahallelerin gecekondu ve eski tip yapılardan
kurtulmasıyla namına yakışır bir kentleşme ortaya
çıkmaya başladı. Tüm bunlara rağmen hâlâ
gelişmiş bir Erzurum’dan söz edemiyoruz.
Kamburlarımızı atsak da görüntümüzü değiştirsek
de memur ve öğrenci kenti olmaktan
ileriye gidemiyoruz. Hâlâ sanayileşemeyen ve
üretim açısında kısırdöngülerle kavga eden bir
şehir olarak patinaj yapmaktayız. İlimizde palazlanan,
biraz paranın ucunu tutabilenler soluğu
batıda alıyor. Bugün dışarıda yaşayan Erzurumlular
maalesef kent nüfusumuzun oldukça
üstündedir. Kaliteli göç vermeye ve karşılğında
sorunlu göç almaya devam eden bir il olarak işsizlikle
ve hayat pahalılığıyla boğuşmaya devam
ediyoruz.
Olsun adımız Doğu’nun Paris’i diyeceğim
ama o da karın doyurmuyor. Kentin üreten
yüzünü güçlendirmeden, iş olanaklarını artırmadan,
işçiyi asgari ücretin üzerine taşımadan
bir adım fazla ileriye gideceğimiz yok gibi görünüyor.
Belediyelerimizin hakkını yemeyelim,
özellikle son yıllarda ciddi bir çalışma var. Şehir
değişmeye ve dönüşmeye devam ediyor. Beceremediğimiz
tek şey sanayileşme, üretim ve iş
olanaklarını artırmak.
Doğu illerinden Kayseri, Malatya ve Sivas
bu bakımdan en çok kıskandığım illerin başında
geliyordu. Bunlara son zamanlarda Erzincan da
katıldı. Özellikle Binali Yıldırım Bey’in Başbakanlığı
döneminde ciddi bir yatırım alan Erzincan,
tepeden tırnağa değişerek Doğu’nun Paris’i
ünvanlı Erzurum’u geçmiş durumdadır.
Üzülmemek elde değil!
Memur ve öğrenci kenti olmak kötü mü?
Evet kötü... Pandemi döneminde bunu çok
net bir şekilde anladık. Yaşanan kapanmalar ve
kısıtlamalarla esnaf perişan oldu. Öğrenci geliriyle
geçinen çorbacılar başta olmak üzere tüketim
ekonomisine dayalı kent ticareti ciddi bir
darbe aldı. Şimdi eğitimin başlamasıyla yaralar
sarılacak diye bekleniyor ancak ufuk henüz net
bir şekilde aydınlanmış değil.
Bir türlü Erzurum’un yolunu bulamayan hızlı
trenin gelmesiyle bir değişim yaşanabilir mi?
Şahsen benim tek umudum o...