Ellerin çamura bulanmış belki. Daha gecen hafta giydiğin mor kazağın onü kahverengiye dönmüş ama hala temiz sayılır. Annenin kille yıkadığı bakır tas gibi tertemiz sayılırsın. Her ne kadar ellerin yan ceplerin olmadığı için göğsünde birleştirsende o senin çocukluğunun figürü olmuşluğunun gereğidir. İstem dışıdır her halin. Alamanyadan hediye teyzelerin bagajına sıkıştırılmış ve berkin artık oynamadığı sarı kamyonun kırık damperi bile çok sevimli gelir sana. İlk defa gördüğün hatta gerçeğinin muhtarda dahi olmadığı o kamyonun varlığı seni hayli mutlu ederken, itilmişliğinin ve ötelenmişliğinin adıdır aynı zamanda. Her ne iş yaparsan yap, mavilerini çekip elindeki bont çantada ne kadar çekin olursa olsun, o sarı kamyon hep koynundadır. Ara sıra kolladığın çocukluğun hep yoksulluklara sokulmuş, ic dünyanda izbelere gömülmüştür. Doğuştan şanslı olmasanda sonradan edindiğin servetin kesif küf kokusu burnunun direğini sızlatmasını yutkunarak sakladığın o çocuksu kokusunu her yalnızlığında içine çekersin. Bilirim ve tanırım o kokuyu. Her ananın burnundaki kendi bebesine özel kokusu gibidir herkesin çocukluğu. Her ne kadar topu atan ve atı tutan cin aliyle işiniz olmasada, o sizin hayat cizginizin az ötesinde bekleyen kahramanınızdır. İsteseniz de gitmeyecektir hiç bir yere. Ara sıra ondan çocukluğunuzu koklarsınız.