Mushaf’taki sıralamada yetmiş ikinci, iniş
sırasına göre kırkıncı suredir. Araf sûresinden
sonra, Yasin sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Abdullah b. Abbas (r.anhüm)’tan nakledilen rivayete
göre bir gün Hz. Peygamber (sav)
ashabından birkaç kişiyle birlikte Ukaz
panayırına doğru giderken Nahle denilen yerde
ashabına sabah namazını kıldırmıştı.
Onun namazda okuduğu ayetleri işiten cinler bu
ayetlerin tesirini derinden hissedip hayranlık
duymuşlar, bu olayı kendi topluluklarına da
anlatmışlar ve Kur’an’a inandıklarını, artık Rablerine
hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarını
açıklamışlardır. İşte bu olay üzerine Cin sûresi
inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 72).
Sure adını, birinci ayette geçen “cin” kelimesinden
almıştır. Sure ilk kelimeleri olan “Kul ûhiye
ileyye” (Buhârî, “Tefsîr”, 72) veya kısaca “Kul
ûhiye” isimleriyle de anılmıştır (İbn
Âşûr, XXIX, 5).
Cin suresi yirmi sekiz ayettir.
Surenin konuları
Cahiliye döneminde insanlar cinler
hakkında birçok batıl inanç üretmiş
ve bunlara inanır olmuşlardı. Kimileri
cinleri ilah edinmiş, kimileri nin cinlerin
gaybı bildikleri yönünde sapık
inançları mevuttu.
Bu batıl inançlar, birçok ayette reddedilip
geçersiz kılındığı gibi özellikle
bu surede Allah'ın birliği ve
büyüklüğü ve cinler hakkındaki yanlış
ve abartılmış inançların geçersizliği
anlatılmaktadır.
Kur'an'ın onlar üzerindeki etkisi ve
cinnin her ne şekilde olursa olsun bir varlığı bulunmakla
beraber onların da müslümanı ve kâfiri,
iyisi kötüsü bulunduğu ve bununla beraber Allah'a
karşı hiçbirinin hükmü olmayıp hepsinin
aciz ve sorumlu olduğu bildirilmekte.
Ayrıca hepsinin başına kıyametin kopacağı ve
Allah'a inananların cinlerin kötülüklerinden
korkmamaları gerekeceği ve onların insanlar üzerinde
otorite kurup insanları hükümleri altına
almalarının mümkün olmadığı.
Peygamber (sav)in nübüvvet görevi ile birlikte
artık cinlerin eski dönemde oynadıkları roller
tamamen sona erdi.
Zira Hz. Muhammed (sav)'in peygamber olarak
gönderilmesiyle, eskisi gibi sokulmak istedikleri
yüksek mevkilerde kendilerini gözetleyen ve
oraya girmelerine meydan vermeyen parlak
ateşlerle karşılandıkları.
Hala buna inanmayıp fenalıklarına devam etmek
isteyenler varsa da Allah'ın gücüne karşı onların
hiç hükmü olmayıp Allah'a inananlara hiçbir zarar
veremeyecekleri ve ancak kendileri yok olup cehenneme
odun olacakları belirtilmiştir.
Buna böyle inanmış cinlerin ise fenalığa değil
hakka ve doğruya hizmet ettikleri ve dolayısıyla
Allah'tan başkasına dua ve ibadet edilmemesi ve
cinler gaybı bilir veya bir zarar verebilir zannederek
adlanılmaması.
Peygamberin de Allah'ın bir kulu olup Allah'ın
emir ve izni olmadan kimseye kendiliğinden ne
fayda ne zarar veremeyeceği ve ancak Allah'tan
gelen görev çerçevesinde duyuru yaptığı ve
Allah'ın, gaybla ilgili bilgilerikimseye bildirmeyip
ancak dilediği bir elçiye dilediği miktarda bildirdiği
gerçeğine inanılmasıdır.
Bunun da gaybı bilmek olmayıp Allah'ın kesin
olarak bildirdiği emirleri haber vermek demek
olduğu ve her ne olursa olsun Allah'ın vaadlerinin
yerini bulacağı ve yüce Allah'ın gizli açık her şeyi
bütün ayrıntılarıyla tamamen bildiği anlatılmıştır.
Uzunca bir girişten sonra sürenin bazı ayetlerini
yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşallah.
lk bölümde cinlerin Efendimiz (sav) kur’an
okurken dinledikleri ve Allah’a iman ettikleri
bildirilmektedir.
(Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir
topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri
vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten
hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona
inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak
koşmayacağız.”
“Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş
edinmiştir, ne de bir çocuk.” Cin/1-3
Sözlükte cin, “örtmek, gizli kalmak” anlamındaki
cenne fiilinden isim olup “gizli, görünmeyen
varlıklar” mânasına gelir, tekili cinnîdir.
Terim olarak cin, ateşten yaratılmış, duyularla
idrak edilemeyen, şuur ve irade sahibi, ilâhî emirlere
uymakla yükümlü olan, insanlar gibi iyileri ve
kötüleri bulunan varlık türünü ifade eder.
Cin kelimesi gerek Kur’an’da (22 yerde) gerekse
diğer İslâmî kaynaklarda insan ve melek
dışındaki üçüncü bir akıllı / şuurlu varlık türünün
adı olarak kullanılmıştır.
İnsanlar gibi cinler de kendi aralarında evlenip
çoğalırlar; insanlara nisbetle daha üstün bir güce
sahiptirler. Meselâ kısa sürede uzun
mesafeleri kat edebilir, insanlar
onları görmedikleri halde onlar
insanları görür, insanların bilmediği
bazı hususları bilirler; fakat gaybı
bilemezler.
Cinlerin gaybı bildiklerine dair yanlış
inancı Kur’an kesinlikle reddeder.
“Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz
zaman, onun ölümünü onlara ancak
değneğini yemekte olan bir kurt gösterdi.
Süleyman’ın cesedi yıkılınca
cinler anladılar ki, eğer gaybı bilmiş
olsalardı aşağılayıcı azap içinde
kalmamış olacaklardı.”(Sebe’ 34/14).
Gökteki meleklerin konuşmalarından
gizlice haber almak isterlerse de
buna imkân verilmez. “Ancak kulak hırsızlığı
eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.”
Hicr 15/18
Kur’an bazı cinlerin Hz. Süleyman’ın emrine girerek
ordusunda hizmet gördüklerini ve insanlarla
beraber çalıştıklarını bildirmektedir. “Süleyman’ın
emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir
ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. Erimiş bakır
ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin
izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden
kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli
ateş azabını tattırırız.” Sebe’ 34/12
Cin telakkisi insanlık tarihinin her döneminde ve
bütün kültürlerde mevcuttur. Bunun misalleri çoktur.
Cin suresi tefsirinden bakılabilir.
Câhiliye Arapları’nın bir kısmı şeytanın şer tanrısı
olduğuna inanır, melekleri Allah’ın askerleri, cinleri
de şeytanın askerleri sayarlardı (bk. En‘âm
6/100).
Kur’ân-ı Kerîm bu bâtıl inançları reddetmiş, cinlerin
de insanlar gibi Allah’a kulluk etmeleri için
yaratıldıklarını haber vermiştir (Zâriyât 51/56).
Onlara da peygamber gönderilmiş, içlerinden
iman edenler olduğu gibi inkâr edenler de
olmuştur (En‘âm 6/130).
Hz. Peygamber ilâhî emirleri cinlere de tebliğ
etmiştir (Ahkaf 46/29; cinlerin insanlarla ilişki
kurup kuramayacağı konusunda bk. Nâs 114/6;
Nüzul sebebinde belirtildiği üzere cinlerden bir
grup, Hz. Peygamber’den Kur’an dinledikten
sonra geri dönüp, doğru yolu gösteren ve üstün
nitelikleri sebebiyle kendilerini hayran bırakan
Kur’an’a inandıklarını, artık rablerine hiçbir şeyi
ortak koşmayacaklarını kendi topluluklarına
açıklayarak onları da uyarmaya çalışmışlardır.
Ayetten anlaşıldığına göre Hz. Peygamber o esnada
Kur’an dinleyen cinleri görmemiş, fakat
onların Kur’an dinledikleri kendisine vahiy
yoluyla bildirilmiştir; ancak daha sonraki
buluşmalarında cinleri gördüğü ve onlara
tebliğde bulunduğu rivayet edilmiştir (bilgi için bk.
Ahkaf 46/29).
Cinlerin Kur’an’ı dinlediklerini haber vermekten
maksat, Hz. Peygamber’den defalarca Kur’an
dinledikleri halde iman etmemekte direnen
müşriklerin cinlerden ibret ve örnek almalarını
sağlamaktır (Şevkânî, V, 350).
Selam ve dua ile.