BU PİSLİK, HAPİSLİK!

Bu yazımızda sizlere çok ilginç bir
hikâyeden bahsederek başlamak ve
konuyu bu doğrultuda da ele alarak
devam etmek istiyorum kıymetli
okurlarım. Yakın zamanda bir sosyal
paylaşım sitesinde çok güzel bir
hikâye paylaşımına denk geldim. Bu
hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum
Hikâye şöyle; “Lise son sınıftaydım.
Bir hocamız derse girer girmez,
“Arkadaşlar bana pisliğin tarifini yapar
mısınız?” diye bir soru sordu. Bizler
de arkadaşlarla birbirimizin yüzüne
baktık. Acaba içimizden biri Hocaya
karşı bir saygısızlık yaptı da, hoca
onun hesabını sormadan önce böyle
bir giriş mi yaptı? Merakındaydık
doğrusu… Bazı arkadaşlar cevaplamaya
çalışınca , “Hayır!” “Maalesef O
da değil!” gibi karşılıklar aldılar hocadan.
Daha sonrasında hocanın
cevaplamasını beklermişçesine bir
sessizlik oldu sınıfta. Hoca da bu
durum karşısında ayağı kalktı, küçük
bir öksürük ve nefeslenmeyle “Peki o
zaman dinleyin!” Dedi. “Pislik,
bulunmaması gereken yerde bulunan
şey veya kişidir!” bu kadarcık mıydı
tanım? Acaba ne demek istemişti?
Diyerek iç geçiriyorduk. “Nasıl yani
Hocam?” diye soruverdi bir
arkadaşımız. Hocamız “Çok basit
Arkadaşlar!” dedi. “Örneğin; Annenizin
saçını öper, koklarsınız. Ama o
saçın bir tek telini yemek tabağınızın
içerisinde gördüğünüzde iğrenirsiniz.
Ve o saç sizin için pislik olur. Bir
başka örnek verecek olursak;
Tabağınızdaki yemeğin yağına ekmek
bandırarak iştahla yersiniz. Fakat o
yağın bir damlası bile elbisenizin üzerine
damlarsa o yağ artık bir pislik
olmuş olur sizin için.” Hepimiz
şaşkınlıkla hocamızın yüzüne bakıyor
ve verdiği örneklerin konuyu
özetlediğine tanık oluyorduk. Devam
etti Hocamız “…ve son olarak
arkadaşlar –pislik- ifadesinin
bulunulmaması gereken yerde bulunanalar
için söylendiğini anladığımıza
göre şöyle bir sonuç ortaya çıkmakta;
bir kimse şayet bulunmaması
gerektiği bir makamda bulunuyorsa,
unutmayınız ki o da bir PİSLİKTİR.”
Bulunulmaması gereken yerde bulunan
rahatsız edici, rahatsız olasıcalar!
Ne kadar acı bir durumda olduklarının
farkında olsa gerekler! Başkasının
hakkını yiyerek bulunduğu makama
gelmiş veya makamında başkalaşmış
zavallılar için süreç hiç çekilesi olmasa
gerek. Öyle ki, Mutlu gibi
gözükürler lakin içleri vicdan azabının
kaygı, korku ve ümitsizliği ile yanıp
kavrulur. Yastıklarına baş
koyduklarında muhakeme yapabilecekleri
bir vicdanları olmayan bu
güruh için muazzam bir derttir bu
durum. Bilinmelidir ki, görevini
hakkıylayapıyor olmanın mutluluğu ve
gururuyla yaşayanlar ile görevindeki
liyakatsız, istidatsız ve ihmalci bir
anlayışın kat edeceği yol aynı
olmayacaktır. Ayrıca bu liyakatsız
çalışanın toplum maslahatına uygun
sonuçlar üretmesi de
düşünülmeyecektir. Bu bakımdan
insan yeryüzünde bir pislik olmak istemiyorsa,
bulunmak istediği yere
uygun bir çalışma performansı
sergileyerek deyim yerindeyse
tırnakları ile kazıyarak bulunduğu
yere gelmelidir. Aksi takdirde
öğrencisi olduğum Prof. Serhat Yener
hocamdan işittiğim şu sözün
muhatabı olur. “Yokuşta akmayan ter,
inişte gözyaşına dönüşür!” Demek ki
emeksiz yemek bize ağu (zehir) olur.
Oysa emeğimiz, yemeğimizden
lezzetlidir lakin tatmasını bilene!
Cenab-ı Hak emeğinin lezzetine
varan ve karşılığıyla iktifa eden kulları
zümresine ilhak eylesin. Her türlü
maddi ve manevi pislikten bizleri ve
sevdiklerimizi muhafaza
buyursun.Temizi bilmeyi ve temizlenebilmeyi
lûtfetsin.
Selam ve dua ile...