Beyin fırtınası dediğin zaman mutlaka bilimle ilgili bir şey çağrıştırır insanlar ya matematiksel fiziksel ya da bilimsel bir içerik vardır ima edilen de. Kafa çalıştırmak ya da kafası çalışmak gibi işlerde de anılabilir bu deyim. Şimdi size iki profesörden bahsedeceğim. İkisi de beyinle alakalı çalışmalar yapıyor, biri alakasız işlerle ömür harcayan biridir. Şöyle; önceki gün haber kaynaklarına yansıyan ve beyin tümöründe büyük çığır açacak olan dünyaca ünlü profesörümüz Aziz Sancar’ın yaşlı yorgun ve bilimsel halini gördük ekranlarda. Beyin tümörü ile ilgili yaptığı son çalışmasında tespit ettiği bir tedavi yöntemini dünya kamuoyuyla paylaştı. İçeriğini uzun zamanda ya da ilerleyen zamanda önce sağlık kuruluşları sonra da bizler göreceğiz ancak bu adamın beyinle ilgili bir çalışmasının olduğunu, çalışmalarının da dünyada takdir topladığını hepimiz biliyoruz.Bu adama insanlık minnettar olmalı. Bir profesörümüz daha var bu da beynin dışı ile ilgileniyor. Kendi beyni ile olan problemini aşamamış ancak beynin dış kabuğunu saran başörtüsü ile ilgili içindeki hezeyanları bir bir cevher gibi yumurtlayan bir profesör daha var; Üstün Dökmen. Bu adam da prof. Bu adam da kafa ile ilgileniyor, ancak dışıyla! Herkes insanlığa bir katkı sunmaya çalışırken, insanlar beyin fırtınası yaparken, kafa çatlatırken bu adamın başörtüsüyle ne derdi vardır bilemiyoruz. İki profesörün bilimle işgal ettiğinde bize ve insanlığa sunacağı hizmetleri ve buluşları tahmin bile edemiyoruz. Ancak çifte koşulu bu atların birinin sürekli yükü göğüslerken birinin diğerine asılması, yükü götürmek istememesi hayretlik iştir. Beynin içi ile ilgili olması gereken, kendi beyni aşamamış profesörün başörtüsüne tiksindirici takıntısı bize imani bir şeyler çağrıştırıyor elbette. Bu iki profesörün birini rahmet ve minnetle anarken bir diğerini nefret ve şiddetle kınıyoruz.