Mushafta’ki sıralamada doksanıncı, iniş sırasına göre otuz beşinci suredir. Kaf sûresinden sonra, Târık sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Sure adını ilk iki âyetinde geçen, “şehir, memleket” anlamlarına gelen ve Mekke için kullanılan beled kelimesinden almıştır. Ayrıca “Lâ uksimü” adıyla da anılmaktadır (Buhârî, “Tefsîr”, 90). Beled suresi yirmi ayettir. Surenin konuları Önceki sure zamanın en şerefli saatlerine yemin ile başlamış, insanın bolluk veya darlıkta imtihan edildiğini, mal hırsı, miras yiyiciliği, yetime ve fakirlere bakmamak gibi kötü huylarıyla sonunun acılığını anlattıktan sonra nefs-i mutmainnenin en büyük bayram olan güzel akıbeti ile son bulmuştur. Bu sure de; mekânın en mübarek beldesine yemin ve onun fethedileceğine işaret ile başlamaktadır. İnsanın meşakkatle yaratıldığını, mal sahibi olanlardan istenen “Bir köle azat etmek veya kıtlık gününde yemek yedirmek” gibi yüksek bir haslet ile devam ederek, nefs-i mutmainne için huzur bulma eseri ve bereket sebebi olan bazı hasletleri bildirip, buna karşılık inkâr ve yalanlamanın uğursuzluğu ile kötü sonucunu özetle anlatmaktadır. Sureyi daha iyi anlayabilmek için, sureden bazı ayetleri yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşaallah. Beled suresi Mekke şehrine yemin ederek başlamakta ve şöyle devam etmektedir. “Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.” Beled/1-4 “Belde” veya “şehir”den maksat Mekke’dir. “Ana baba ve bunlardan meydana gelen çocuklar’ın kimler olduğu hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunlar, “Âdem ve zürriyeti, Nûh ve soyu, İbrâhim ve soyu, Hz. Muhammed ve soyu, genel anlamıyla anne baba ve çocuklar” şeklinde özetlenebilir. Taberî, gerekçelerini açıklayarak son mânayı tercih etmiştir (bk. XXX, 125). Müfessirler 2. ayetteki hill kelimesinin farklı anlamlarından hareketle âyete şu mânaları da vermişlerdir: a) “Bu şehirde hayvan ve bitkilerin bile dokunulmazlığı olduğu halde müşrikler sana eziyet etmeyi helâl sayıyorlar.” Bu takdirde ayette müşriklerin kutsal kentin hürmetini çiğneyerek Hz. Peygamber (sav)’e eziyet etmeleri kınanmaktadır. b) “Bir gün gelecek Mekke’yi zalim putperestlerin elinden kurtarman gerekecek ve o zaman kentin dokunulmazlığı senin için geçici olarak kaldırılacaktır.” Bu takdirde ise Hz. Peygamber (sav)’in ileride bu kenti fethedeceği ve fetih sırasında şehirde çatışmaya girmesine geçici olarak izin verileceği bildirilmiş demektir. Nitekim öyle de olmuştur (Şevkânî, V, 517-518; Elmalılı, VIII, 5825). Mekke şehri ve Efendimiz (sav)in şahsına verilen özel izinle alakalı olarak ELMALILI tefsirinde şu izahatlar yapılmıştır. İbn Cerir ve daha başkalarının rivayet ettiği üzere İbn Abbas (ra) bunun tefsirinde demiştir ki: Ey Muhammed! Bu beldede savaş ancak sana bir an için helal olacak, fakat senden başkasına olmayacak. (et-Taberi, a. g. e., XXX, 124.) Mücahid de demiştir ki: Yüce Allah Hz. Peygamber (sav)’e bir gündüzün bir saatinde bu beldeyi helal kıldı. “Onda her ne yaparsan helal olacak, sorguya çekilmeyeceksin.” buyurdu. Ebu Salih, Katade, İbn Atıyye, İbn Zeyd, Hasen ve Dahhak’ten de bu mana rivayet edilmiştir. Bu manayı ifade eden lafızlar şöyledir: “Yüce Allah buyuruyor ki: Sen bu Harem’de hıllsin. O vakit dilersen öldür, dilersen bırak. Ve bu fetih günü idi.” (Alusi, a. g. e., XV, 2/170) Hz. Peygamber (sav) o gün Ebu Berze, Said b. Harbi Eslemi’ye emredip dinden çıkmış olan Abdullah b. Hatal’ın boynunu Ka’be örtüsüne yapışmış iken vurdurmuştu ki bu İbn Hatal’a Kureyşliler “iki kalpli” derlerdi. Müslüman olduğunu ortaya koymuş, sonra dinden çıkıp İslam aleyhinde bir takım adilikler yapmış idi. Mekke’nin fethi sırasında Hz. Peygamber (sav) üç-dört kişinin daha öldürülmesini emretmiş ve bunun yanında o güne kadar ömrünü Resulullah (sav) ile savaş ve düşmanlıkla geçiren öldürülmeyi hak etmiş nicelerini ise affetmiştir. Hakla batılı ayıran o büyük fetihte bütün öldürülenler böyle birkaç kişiden ibaret kalarak fethin sonucu genel bir rahmet olmuştur. Yine o gün Hz. Peygamber (sav) Efendimiz buyurmuştu ki: “Yüce Allah gökleri ve yeri yarattığı gün Mekke’yi haram kıldı, o, kıyamet kopana kadar da haramdır. Benden önce kimseye helal olmadı, benden sonra da hiç kimseye helal olmayacaktır. Bana da bir gündüzün bir saatinden başka helal olmadı. Bundan dolayı onun ağacı budanmaz, otu biçilmez, avı ürkütülmez, sokağında bulunup alınan ve sahibi belli olmayan şey, onu araştırıp sorandan başkasına helal olmaz.” Bunun üzerine Hz. Abbas (ra): “Ey Allah’ın Resulü! İzhırdan (boya otundan) başka. Çünkü o bizim demircilerimiz, kabirlerimiz ve evlerimiz içindir.” demişti. Resulullah (sav) de: “İzhırdan başka” buyurmuştu. (Buhari, Cenaiz, 76, İlim, 39, Sayd, 9, 10, Büyu’, 28, Lukata, 7, Cizye, 22, Meğazi, 53, Diyat, 8; Müslim, Hacc, 445, 447, 448; Ebu Davud, Menasik, 89; Nesai, Hacc, 110, 120; İbn Mace, Menasik, 103; Ahmed b. Hanbel, I, 253, 259, 316, 348; II, 238.) 4. ayette geçen kebed kelimesi “acı, sıkıntı, baskı, imtihan, dayanma gücü vb.” anlamlara gelmektedir. Bu da insanın, doğduğu günden öleceği güne kadar az veya çok sıkıntılar, ihtiyaçlar, acılarla karşılaşmasının kaçınılmaz olduğunu gösterir. “Hayat mücadelesi” ifadesinin genel kabul görerek kullanılması da insanın dünya hayatının “mücadele” şeklinde özetlenebileceğini göstermektedir. Bu durum aynı zamanda insana mücadele gücü ve iradesi de kazandırmaktadır. Ayetlerde ayrıca Hz. Peygamber (sav)’in karşılaşacağı güç şartlara, müşriklerin ona uygulayacağı baskılara da işaret edilmektedir. Doğruyu Allah (cc) bilir. Selam ve dua ile.