Çıraklık ederdim rahmetli babama. Eskiden çırak olmanın kuralları vardı. Ustadan önce gelir kapıda beklerdin. Salına salına gelen ustadan önce içeri girmek zorundaydın. Usta aheste aheste iş gömleğini giyinip elleriyle saçını geriye atana kadar kahvaltı ve çayını hazırlamak zorundaydın. Herşeyin bir forsu vardı, tadı vardı. Sanayi çıklar’ının üstü başı yağ marangoz çıraklarının ise tozdu. Ama bir forsları vardı. Hele haftalıklar alındımı saçlar cillop gibi olurdu. Rahmetli cem karaca diyor ya işçisin sen diye. O parçayı dinledimmi çok şey tüllenirdi gözümde. Bir toplumda egitim ve refah düzeyinin en belirgin sembolleri çocuk işçilerdir. Ülkemizde geçmiş yıllara göre çok az sayıda çocuk işçi var. Bunun büyük bölümü tarımda olmak üzere 80 li yıllara nazaran yok denecek kadar az. Latin amerika amazon gibi ülkelerde bu sayı hat safhadadır. Sadece beden işçisi değil, çok garip gelecek olsada seks işçisi bile çok. Üçüncü dünya ülkeleri ve afrika gibi toplumlardan edinilen küçük yaşlardaki kız çocuklarını organize eden büyük mafyalar var. Derdim çocukların çalıştırılması yada aile ekonomisine katkı sunmaları değil elbette. Ama sanat erbabıda olmalı. Yarın kapı yapacak motor sökecek ustalar olmayacak. Sadece meslek edindirme kursları yada sanat okulları bu işi kurtarmaz. Eskiden sanayiler berberler terziler marangozlar cıvıl cıvıldı. Bal arılar gibiydi çocuklar. İlk ojul sonrası bütün çocuklar bu kervana katılır o rahlei tedristen geçerdi.