Bu manzume çok sevilmiştir.Bu manzumenin
sevilmesinin asıl nedeni konusudur.Terkib-i bendin
bentlerinde değişik konular işlenmiş olmakla
beraber, on yedi bend olan bu uzun manzumenin
hemen tamamında, Osmanlı toplumundaki sosyal
tipler, gruplar, bu tiplerin ve grupların davranışları,
bu davranışları meydana getiren sosyal ortam ve
olaylar, karşıt davranışlar çarpıcı bir
şekilde işlenmiştir.
Ruhî, Osmanlı Müslüman toplumundaki
sosyal ortamı, karşıt sosyal
tipleri ve sosyal grupları, bunlar
arasındaki çatışmaları, ayrıca Osmanlı
yönetimindeki aksaklık ve
çarpıklıkları, ciddî bir hiciv içerisinde
ve gayet yüksek sesle haykırarak
söylemiştir. Şairin konu edindiği
sosyal tipler ve sosyal davranışlar,
bugün dahi toplumumuzda görülmektedir.
Bir bakıma beynelmilel
tipler ve davranışları otaya koymuştur
Ruhî. İşte bu manzumenin
yazıldığı günden beri, okuyanlar ve
dinleyenlerce beğenilmesinin asıl
nedeni budur.
İnsanların bir kısmının geçim
derdiyle, asgarî ihtiyacını karşılamak amacıyla
çalıştığını, bir kısmınınsa geçim ve asgarî ihtiyaç
gibi bir düşüncesi olmadan, yiyip içip eğlendiğini
söylüyor.
Dünyâ talebiyle kimisi halkun emekde /
Kimi oturup zevk ile dünyâyı yemekde
Bu davranış maddî ve manevî bir üstünlük ve
saygınlık kazanarak, işlerini rahat yürütme ve rahat
yaşama arzusunun dürtüleriyle meydana gelmektedir.
Ebnâ-yı zamânun talebi nâm u nişandur
/ Her biri tasavvurda fülân ibni fülândur
Zenginler,fakirlere karşı ululanan, onlara tepeden
bakan bir tiptir. İtibar kazanmayı, halkın
kendisine saygı göstermesini arzu eden ve bu arzularının
güdüleriyle davranan bir tiptir.
Ey hâce fenâ ehline zinhâr ululanma /
Dervîşi bu mülkün şeh-i bâ-hayl ü haşemdür
Şair, zengin ve yönetici sınıfının insafsız ve
şefkatsiz olduğunu söylüyor. Şefkatsiz davrandığını
belirttiği kudret sahibi, zengin ya da yöneticidir.
Ayan, paşa ve bey zengin yöneticilerin unvanlarıdır.
Bunlarda da kerem, lütuf, bağış ve ihsan
gibi davranışlar yoktur. Bunların kapılarında eli
değnekli bekçiler vardır. Kapılarına gelen dilenciyi
dövdürüp kovarlar. Bu davranışın sebebi dilencilerin
çokluğu ve zengini usandırmaları olabilir.
Bugün bile, zengin ya da fakir, her kapının günde
birkaç defa dilenciler tarafından çalındığını görürüz.
Dilencilerin bu davranışına karşı ev sahipleri
de kızgınlık gösterirler.
Ey sahib-i kudret kanı insâf u mürüvvet
/ Rindân-ı mey-âşâma n’içün olmaya şefkat
İnsanlar çektiği sıkıntısını, derdini söyleyemeyebilirler.
Yöneticiye, patrona, komşuya ve akrabaya
yakışan davranış, onun sıkıntısını sezmesi
ve gidermeye çalışmasıdır. Ama şair, “sıkıntını,
derdini söylesen dahi kimse sana yardımcı
olmaz” diyor. Biz, bunun bizim çağımız insanının
davranışı olduğunu zannederdik, oysa eskiden
beri insanlar mürüvvetsiz imişler. Bu davranışı
dilenciye (geda) de vermiş şair. Böylece insanların
tümünü kerem ve yardımseverlik duygularından
yoksun ve vefasız görmüştür. Bu ifade, şairin
psikolojik durumunu, dünyaya ve hayata bakış
açısını ortaya koyar. Şairin çektiği
sıkıntılar, gördüğü vefasızlık ve
mürüvvetsizlikler onu karamsarlığa
itmiştir. Ona göre dünyanın uğurundan
çok uğursuzluğu, sefasından
çok mihneti vardır. Dünyanın hiçbir
tavrında kalıcılık yoktur, baş döndürücü
bir hızla sürekli değişmektedir.
Dünyanın vefasızlığı insanları da vefasız
etmiştir.
Yok derdüne bir çâre ider
mîr ü gedâdan / Sen çekdügün
âlâmı gerek sakla gerek de
Yüksek zümrede olan zengin
kesimine “yardımları dokunur”
diye yaklaşmak doğru değildir.
Çünkü onların kimseye yardımı
dokunmaz. Halk tabakasından da
“bunlar pintidir, aşağılıktır”
diye sakınıp çekinmek yanlıştır. “Çünkü onlar da
aşağılık değildir. Fakir fakirliğinden utanmamalıdır”
dediği bu beyitlerde şair, kendisine
ve kendisi gibi olanlara sesleniyor. Yani şair, zengin
ile fakir, havas ile avam arasında bir orta tabakaya
işaret ediyor. Fakirlikten, halk tabakasının
seviyesine düşmekten korkan, zenginliğe özenen
ve imrenen, yüksek zümreye katılmayı arzu eden,
korkak ve kıskanç bir orta tabakadan söz ediyor.
Meyl etme bunun hâsına âmından üşenme
/ Âmında deme hisset ü hâsında atâ var
Eğninde görüp gayrilerün atlas u dîbâ /
Gam çekme ki eğnimde benüm köhne abâ
var
Ruhî,sabah namazını kılmak için gittiği camide
kapının yanında oturmuş bir grup görünce, “neden
öyle dizi halinde kapıya yakın oturup
garip bir şekilde tespih çektiklerini” sorduğunda,
“şehrin yöneticisi (hakim-i vakt) camiye
gelecek ve bize sadaka verecek” diyorlar.
İnsanların sadaka vermesinin nedenlerinden
biri gösteriştir. Hele evine gelen bir dilenciyi kovup
sadaka vermeyi cami gibi kalabalık bir ortamda,
göstererek yapıyorsa mutlaka bu davranışın arka
planında saygınlık kazanma amacı vardır. Sadaka
vermenin ibadet, cömertliğin üstün bir meziyet
kabul edildiği bir kültürde, cömertlikle ün kazanmanın
camide sadaka dağıtmaktan daha kolay bir
yolu yoktur. Bu amaçla sadaka dağıtanların, kalabalık
yerlerde daha cömert davranacaklarını bilen
dilenciler de cami ortamını seçmişlerdir.
Vardum seherî tâ‘at içün mescide nâgâh
/ Gördüm oturur halka olup bir nîce gümrâh
Girmiş kimisi vahdete almış ele tesbîh /
Her birisinün vird-i zebânı çîl ü pencâh
Didüm ne sayarsız ne alursız ne satarsız
/ K’aslâ dilinüzde ne Nebî var ne hod Allâh
Didi biri kim şehrimüzün hâkim-i vakti
/ Hayr itmek içün halka gelür mescide her
gâh
Halk ihtiyaç içinde olan fakir kesimdir. Halk,
yüksek zümrenin, ayan , havas, paşa, bey unvanlarıyla
anılan, mülkü kullanma yetkisine sahip, yönetici
ve zengin kişilerin emrinde karın tokluğuna
çalışan kesimdir. Osmanlı toplumunun çoğunluğunu
oluşturur. Şair, halk adına Allah’la konuşuyor.
Halk ya da avam denilen fakir grubun düşüncesini,
dünya ve hayat görüşünü, fakirlik karşısındaki
tutum ve davranışını ifade ediyor.
Camide kendilerine sadaka verilmesini bekleyenler
sahte sofulardır. Şair bunların riyakâr olduklarını,
mescide ibadet için değil dilenmek için
geldiklerini söylüyor. Bu riyakâr, sahte sofular,
dün olduğu gibi bugün de sofuluğu geçim kaynağı
yapmışlardır.
Geldüklerini mescide bildüm ne içündür
/ Yüz döndirüp andan didüm ey kavm olun
âgâh / Kim sizden ırâğ oldı ise Hakk’a yakındur
/ Zîrâ ki dalâlet yolıdur gitdügünüz râh
Tahkîk bu kim hep işinüz zerk ü riyâdur
/ Taklîddesüz tâ‘atunuz cümle hebâdur
Şair, dilenen riyâkâr sofuların davranışlarını,
bu davranışlarından dolayı düştükleri durumları,
hangi tepkilerle karşılaştıklarını söylüyor. Bu tip
sofular da çoğu zaman tekkeler ve gruplar oluşturmuşlar,
böylece ortak amaçlar, ortak fikirler etrafında
birleşerek, bir grup kültürü meydana getirmişlerdir.
Bugün de bunu bir rant kapısı yapanlar
gibi.
Manzumenin dokuzuncu bendi, cahil şeyh ve
cahil müritler için söylenmiştir. Bunlar da riyakâr
mürşit ve dervişler gibi, insanları aldatarak kendilerine
çıkar sağlama amacını güden, okur yazar
dahi olmayan, bilgisiz ama kendilerini zamanın
kutbu gibi gösteren yalancılardır. İlahî sırları keşfettiğini
söyleyen, gösteriş ile bir mürşit gibi seccadede
oturan bu kişilerin, gerçekte ipini koparmış
eşekten farkı yoktur. “İpini koparmış eşek” teşbihi
pervasız, arsız, “Allah’tan korkmaz, kuldan
utanmaz” tiplerin davranışlarını ifade için
kullanılmış güzel bir benzetmedir.
Taklîd ile seccâde-nişîn olmış oturmuş
/ Tahkîkde ammâ har-ı be güsiste- inândur
Dermiş bana keşf oldı hep esrâr-ı hakîkat
/ V’Allâhi yalandur sözi bi’llâhi yalandur
Cahil imam ve vaazlar da bunlardan farklı değildirler.
Bunlar da toplumda saygınlık kazanmak,
bir mevki ve sosyal statü edinmek, maddî kazanç
sağlamak arzularıyla hareket eden kişilerdir.
Şairin gözlemlerine göre, bu cahiller, bilgisizliklerinin
bilinmesinden utanmazlar, minbere çıktıklarında
hatip olurlar, bir toplantı içerisinde de
bilgiç kesilirler, siyah ya da yeşil cüppe giyinir,
cami dışında da cüppe ile dolaşırlar, kendilerini
satmayı çok iyi becerirler.
Minberde hatîb ola vü mahfilde muarrif
/ Ar eylemeye olduğuna cehli ile ma‘rûf
Zâtındaki esrâr-ı kemâl olmaya hardur /
Yâ şâl-ı siyeh eğnine giymiş ya yeşil sûf
Selam ve saygılarımla…
Devam edecek
Sosyal bir konuyu çok güzel islemissiniz. Dini sömürü o gün de vardı bugün de var. Dini dünya hayatına alet edenlere güzel ders verilmiş. Herkes okumalı bu güzel yazıdan bir pay almalı. Sağ ol yazar kardeşim. O güzel ve akıcı üslubunuzu yine çok güzel konusturup bu eşsiz yazıyı kaleme almışsınız.Tesekkur ederiz.