BAĞDATLI RÛHÎ’NİN, MEŞHUR TERKİB-İ BENDİ - 2

Şairin bu beyitlerde söylediklerine bakıldığında,
riyakâr mürşit ve dervişler, cahil şeyh ve cahil
müritler ile bilgisiz imam ve vaazlar, bu aldatıcı ve
yanıltıcı davranışları ile, arzuladıkları saygınlığı,
mevki ve sosyal statüyü elde etmişlerdir. Cahiller
makam, mevki sahibi olmuşlar, kâmil yoksulluk ile
gam çekerken, cahil refah içinde zevk etmektedir.
“Cahil cesur olur” ve “cesurun rızkı bol olur” atasözleri
birleştirilerek söylendiğinde ve
bu beyitlerle birlikte düşünüldüğünde,
cahil ile kâmilin farklı benlikleri
ve farklı güdüleri olduğu, bu yüzden
farklı davranışlar sergiledikleri ve
farklı sonuçlara ulaştıkları daha iyi
anlaşılır.
Âlemde ki kâmil çeke gam
zevk ide câhil / Yerden göge dek
yuf bana ger demeyim yuf
Câhillere dünyâ vire el kâmil
olanlar / Ayakda kalup olmayalar
habbeye kâdir
Cahil insanlar aldatılmaya müsaittir.
Bu cahiller ancak cahilleri, akılsızları
aldatmış ve kendi menfaatleri
için kullanmışlardır. Akıllı ve kâmil
kişiler, onların bilgisizliğini görür ve
anlarlar. Kendini mürşit diye satan cahillere inananlar,
akılsızlar ve cahillerdir. Bilgili kâmil kişiler
bu cahillere inanmaz. Nefsini bilenler Allah’ı da
bilir. Cahilliğinin farkında olmayan, kendi nefsini
tanımayan, bilmeyen Allah’ı bilemeyeceği
için kâfirdir. Öyleyse cehalet küfürdür. Şair böyle
söyleyerek, din yoluyla insanları aldatan riyakâr
mürşitleri, cahil şeyhleri, bilgisiz vaazları ve bunlara
inanarak sömürülen cahilleri kâfirlikle itham
etmiştir.
Erbâb-ı hıred zerre kadar mu‘tekid olmaz
/ Ol mürşîde kim mu‘tekidi bî-hıredândur
Nefsini bilenler getüre Hâlık’a îmân /
Bilmezlere îmân getürenler diye kâfir
Kâfir ki yirin dûzeh ider cehlden eyler /
Çün cehl hakîkatde ola küfr aceb sır
Ruhî’ye göre, cahiller hep talihli, arifler talihsizdir.
Talihlilik ve talihsizlik, cahilin ve kâmilin
kendi davranışlarının sonucudur. Yukarıda söylediğimiz
iki atasözünü bu anlamda tekrar edebiliriz:
“Cahil cesur olur” ve “cesurun rızkı bol olur”.
Cahil, riyakârlığa, yalancılığa, dolandırıcılığa, dilenciliğe,
lafazanlığa, dalkavukluğa, şaklabanlığa,
rüşvet vermeğe ve almağa cesaret edebilir; bu
davranışlarıyla bazı kazançlar sağlayabilir. Kâmil,
bilgili kişinin böyle davranışlarda bulunması mümkün
değildir.
Ârif kim ola müdbir ü nâdân ola mukbil
/ İkbâline yûf ‘âlemün idbârına hem yûf
Şair, rütbe, makam ve unvanların satıldığını
söylüyor. Bir makam için rüşvet alanlar da var verenler
de. Şair ikisine de yuh çekiyor. Rüşvet alma
ve verme her devirde ve her toplumda vardır.
Beynelmilel ve sosyal bir olgudur. Rüşvet alma
ve verme, bireyin egosundan ve daha çok sosyo
ekonomik güdülerden doğan davranışlardır. Birey,
bir makam ve toplumda bir statü elde etmek,
maddî kazanç sağlamak amacıyla rüşvet verir ya
da alır. Hatır-gönül rüşveti de bu gibi
ihtiyaçlardan kaynaklanır. Rüşvetin
alanından vereninden başka aracıları,
ayarlayanları vardır. Görenleri,
bilenleri olur. Bunlar arasında karşılıklı
etkileşimler doğar. Takdir ya da
kınama gibi sonuçları olur. Rüşvet,
alanın da verenin de sosyal statüsünü
değiştirebilir.
Zî-kıymet olunca n’idelim
câh ü celâli / Yûf anı satan dûna
harîdârına hem yûf
Özetle, Ruhî, Osmanlı’nın sosyo
kültürel ve sosyo ekonomik yapısı
içerisinde ortaya çıkan sosyal tipleri
ve sosyal grupları, bu tiplerin ve
grupların davranışlarını, bu davranışları
meydana getiren sosyal değerlerini
konu edinmiştir. Şair, birbirlerinden çok farklı
kültürlere, sosyal ve grupsal değerlere sahip, birbirlerinden
çok farklı, ihtiyaçları, arzuları, beklentileri
olan ve bunların güdülemesiyle farklı tutum ve
davranışlar gösteren kişilerin ve grupların çarpık
davranışlarını, çarpıcı bir şekilde işlemiştir.
Şairin seçtiği sosyal tipler ve sosyal gruplar, o
zamanki Osmanlı Müslüman toplumunda bulunan
ve yaşayan gerçek tipler ve onların oluşturduğu
gruplardır. Bu tiplerin ve grupların, birbirleriyle
olan münasebetlerinden doğan, şairin ortaya koyduğu
davranışlar da gerçek ve yaşanan davranışlardır.
Şair, bu tipleri ve davranışlarını, hiç hayal ve
mecaz unsuru katmadan, davranışlarda genelleme
dışında mübalağa yapmadan anlatmıştır. Eserin
beğenilmesinin bir nedeni de burdur. Bir başka
neden de bu sosyal tiplerin ve sosyal grupların ve
bunların sosyal ortamda davranışlarının her devirde
ve her yerde görülebilen, beynelmilel tipler,
gruplar ve davranışlar olmasıdır.
Yalnız şu var ki Ruhî, bu sosyal tiplere, gruplara
ve davranışlarına geleneksel gönül eri veya
şair bakışı ile bakmıştır. Yani bakış açısı yanlıdır.
Ruhî, Onların, bütün insanlar nazarında yanlış
olan davranışlarını söylemek yanında, gönül eri
ve şaire göre yanlış, kötü olan davranışlarını da
sergilemiştir.
Manzumede gönül erlerinin ve şairlerin davranışları
iyi, diğer kişi ve grupların davranışları
kötü gösterilmiştir. Ruhî, manzumesinde kendisini
rint olarak tanıtmış ve Osmanlı toplumuna, sosyo
kültürel ve sosyo ekonomik düzenine rint gözüyle
bakmıştır. Rindin hayata bakış açısı ve yaşamı kalendercedir.
Rindin insanlardan ve toplumdan bir
beklentisi olmadığı için, toplumun değer yargılarını
umursamaz, insanlar koyduğu kurallara karşı
çıkar, kuralsız, bağlantısız, özgür yaşamayı tercih
eder.
Bu yüzden kuralcı düzene karşı çıkar, kendi
yararları doğrultusunda düzeni kuranlara, çıkarı
için düzeni yaşatmaya çalışan statükoculara düşman
kesilir. Ruhî bu manzumesinde, yar-ağyar,
zengin-fakir, mir ü geda, has u am, rint ve zahit,
kâmil ve cahil gibi karşıt tipleri, ayrıca safa-cefa,
zenginlik-fakirlik, kirli ve temiz, talihli ve talihsiz,
imanlı- imansız, şekil ve mânâ gibi zıt kavramları
bir arada toplayarak onları karşılaştırmış, böylece
sosyal tipler ve gruplar arasındaki etkileşimleri,
karşı davranışları, toplumun çelişkilerini göstermiştir.
Ruhî’nin böyle zıt anlamlı kelime ve kavramları
aynı beyitte söylemesinin tezat yapmak gibi
bir amacı yoktur. Bazı şairler, böyle zıt kavramları
uyumlu bir biçimde bir araya getirerek, evrendeki
zıtlıklar arası uyumu ve ahengi ifade etmeğe çalışırlar;
Ruhî’nin bu gibi tasavvufî bir gayesi de yoktur.
Ruhî, sosyal çarpıklıkları göstermek istemiştir.
Manzumenin dilinin öz Türkçe olduğu söylenemez
ama kullanılan kelimelerin çoğu, Osmanlı’nın
sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapısını
ifade eden kelimelerdir. Yani herkesin bildiği, tanıdığı
sözleri, kavramları kullanmıştır. Hem de hiç
mecaz katmadan. Manzumenin sevilmesini sağlayan
önemli nedenlerden biridir budur.
Bu manzume, günümüz toplumlarına da rahatlıkla
uygulanabilir. Çünkü bugün de bazı toplumlar,
çeşitli ad ve meşreplerde, dini kullanarak
bir menfaat elde etmişlerdir. Yani din, bunlarda
bir sömürü aracı olmuştur. Hatta bugün öyle sahtekârlar,
menfaat devşirenler çıkmıştır ki bu yobaz
zır cahiller, insanların imanlarını dahi kendi inancına
göre ölçme cahaletine, cesaretine bile girmişlerdir.
Tabii buradaki en büyük gaye, dindar görünerek
ve dini bilerek kullanıp menfaat koparacağı
bazı mahfillere mesaj vermekdir. Eğer bir toplum,
dini kendi sahasında bırakır, onu kullanmayı keserse
işte o zaman bu toplum kurtuluşa erer. Yoksa
dini kullanarak büyük sıkıntılar yaşamaya devam
eder.
Resûlüm !.. De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler
bir olur mu?. Bunu,ancak temiz akıl sahibi olanlar
anlar”. (Zümer- 9)
Selam ve saygılarımla…
Not : Ya Rabbi !.. 2022 yılının ülkemize, milletimize,
devletimize ve tüm insanlığa huzur ve refah
getirmesini senden niyaz ediyoruz, sen kabul
et. Âmin, Âmin !..

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Muhkem Dadaş 05 Ocak 2022 11:43

    İşte böyle yol gösteren yazılar tarihle birleştirilerek yazılmalı. İnsan hem zevk hem de ders alıyor. Hele hele yazar o güzel üslubuyla bunu çok güzel yapıyor. Sağ olsun.

  • Çelik Dadaş 31 Aralık 2021 16:41

    Çok güzel bir yazı. Tam da bugünleri anlatıyor. Bu tarihi yazıdan çıkarılacak çok dersler var. Çok güzel nasihat ediyor. Allah razı olsun.