AYASOFYA CAMİİ

Ayasofya adındaki “Aya” sözcüğü “kutsal,
azize” anlamına gelirken “Sofya”
sözcüğü ise Eski Yunancada “bilgelik”
anlamındaki sophos sözcüğünden gelmektedir.
Bu yüzden “’aya sofya’” adı “kutsal
bilgelik” ya da “ilahî bilgelik” anlamı taşımaktadır.
Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından,
532-537 yılları arasında İstanbul’un tarihî yarımadasındaki
eski şehir merkezine bazilika planlı
bir patrik katedrali
olarak inşa edilmiştir.
1453 yılında İstanbul’un
Osmanlılar tarafından
fethedilmesinden
sonra Fatih Sultan
Mehmed tarafından
camiye dönüştürülmüştür.
1934 yılında yayımlanan
Bakanlar
Kurulu Kararnamesi
ile müzeye dönüştürülmüştür.
Daha sonra
kazı ve tadilat çalışmaları
başlatılmış ve
1935-2020 yılları arasında müze olarak hizmet
vermiştir. 2020 yılında ise müze statüsünün iptal
edilmiş ve tekrardan camii statüsü kazanmıştır.
Bizans Döneminde Ayasofya, büyük bir
“kutsal emanetler” zenginliğine sahipmiş. Ayrıca
Ayasofya, Konstantinopolis Patriği’nin patrik
kilisesi ve Ortodoks Kilisesi’nin bin yıl boyunca
merkezi olmuştur. 1453’te kilise camiye dönüştürüldükten
sonra içerisinde bulunan mozaiklerinden
insan figürleri içerenler tahrip edilmeyecek
bir şekilde yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış
ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu
sayede doğal ve yapay tahribattan korunmuşlardır.
Camii, müzeye dönüştürülürken sıvaların
bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına
çıkmıştır.
Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında
aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan
“Üçüncü Ayasofya” olarak da bilinmektedir.
İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmak
zorunda kalmıştır. Döneminin en geniş kubbesi
olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans Döneminde
bir defa çökmüştür. İstanbul’un fethinden
sonra Mimar Sinan’ın binaya payandaları
eklemesinin ardından hiç çökmemiştir.
Ayasofya Hristiyanlar ve Müslümanlar için
hem sembolik hem de eksen olma anlamının
yanında, pek çok inanç grubundan insanlar için
de turistik ve ruhsal bir çekim merkezi olarak görülmektedir.