Av denilince aklımıza yenebilecek hayvanların ele geçirilmesi gelir. Bunun yöntemi her ne olursa olsun avın ismini değiştirmez. Şekli şeması tuzak yöntemi avlanma becerisi işin diğer kısmıdır. Avlanmak insana mahsus olmasada bizim avlarımız belli kriterler içerir. Ya yenebilecek yada gönünden derisinden kılınan yararlanma amacı güder. Amaçsız ve gayesiz avlar ise bizi vahşi statüsüne sokar. Amaçsız avların yapılması bizi insani ve dini değer yargılarımızla karşı karşıya getirir. Uzun zamandır bu konuyu yazmaya niyetliyim ama nasip değilmiş. Ta ki dün Oltu tarafında bir araçta yakalanan avların resmini görene kadar. Bir dağ keçisi, iki kınalı keklik. Yakalananların tüfek ruhsatları yok, izin belgeleri yok, av sahası kapalı. Otuz bine yakın para cezası yanında el konulan malzemelerde dahil. Ne yandan bakarsan bak yazık. Ceza kesilmiş paraya yazık, el konulan malzemeye yazık, diğer taraftan hayvana yazık. Hani parayı geçtik, sonuçta devletin kasasına girecek. Bence burda en fazla insafa yazık, merhamete yazık, insanlığa yazık. Ehil olmayan, ruhsatı olmayan izni olmayan, önemlisi insafı ve merhameti olmayan bu işe yazık. Bir kaç yıl önce bu av işine merak sarmıştım. Sırf spor olacak diye dağ taş dere tepe dolaştım. Ama hiç bir canlıya kıyamadım. Arkadaşlar bana bu konuda çok güldüler ama yapacak bir şey yoktu. Çünkü ortada bir zaruret yoktu. Avlanmam için bir sebepte yoktu ya. Bu işten vaz geçtim tabi. Adı ava gitmek olan, fakat eylemler arasında sadece gitmek işini yapan bir adam olarak bunun bana bir yararının olmadığını görünce hobilerimin arasından çıkardım bu işi. Mesele şu ki, işin içinde merhamet olan, ihtiyaç ve zaruret haricinde kabul görmeyen bu eylemi amaçsız ve gayesiz yapmanın ne anlamı var. Av sadece bizim eğlence aracımız olmamalı. Avı farklı mahfillerde yeniden yorumlayıp, içine birazda insaf koymamız lazım. İnsanlık sadece bize değil, tüm dünyaya lazım.