Sınıf arkadaşı Ahmet Münis Bey anlatıyor: Alparslan’la Rüştiye son snınıftayız(yani ortaokul son sınıftayız). Önce şunu belirtmeliyim ki, sınıfımızın en çalışkan, en zeki, en dürüst ve en cesaretli arkadaşımız Alparslan idi. Ona hep fikir danışırdık. Sözümün başında dediğim gibi Rüştiye son sınıftayız, okulumuza yeni bir müdür geldi, çam yarması zebani gibi bir adam. Sınıfa ilk girdiği gün bizi şöyle bir süzdü, sonra gözü yazı tahtasının üzerinde iple asılı Atatürk’ün resmine takıldı ve bir anda yüzünün buruştuğunu, renginin değiştiğini fark ettik. Bu İngiliz müdür, bu tavırla adeta dişlerini sıkıp bize dönerek, eliyle Atatürk’ün resmini işaretle, sert bir şekilde “Çabuk şu resmi indirin” isteğinde bulundu. Hepimiz uyuşmuş gibiydik, kimse yerinden kımıldamıyordu.İngiliz müdür ayni isteği bir kaç defa tekrarlamasına rağmen yerinden kımıldayan hiçbir Türk öğrenci olmadı. “Size söylüyorum indirin şu resmi oradan” cümlesini tekrarlayınca Türkeş, 40 Çerisiyle Çin Sarayını basan Kürşad soylu Akıncı Beyi misali, izin bile almadan ayağa kalkarak, o davudi ve gür sesiyle “Bize o resmi hiç kimse indirtemez. Cesaretin varsa sen indir de görelim” cevabını verince, hepimize bir cesaret gelmişti. Zaten böyle ortamlarda ille ki gözüpek serdengeçtilere ihtiyaç vardır. O anda hepimiz de Türkeş’e karşı bir hayranlık uyanmıştı. Bu arada İngiliz müdür, neye uğradığını şaşırmış, öfkeden yüzü kıpkırmızı kesilmişti. O insan azmanı İngiliz müdür, kızgın tavır ve adımlarla öğretmen sandalyesi üzerine çıkarak Atatürk resminin ipini koparıyordu ki, Türkeş sırasından fırlayarak, İngiliz müdürün sandalyeden inmesine fırsat vermeden çekerek, yere düşürdü; sonra da bize dönerek “Çabuk olun arkadaşlar tutun bu gâvurun başından kollarından ayaklarından” diye bağırdı. Fırsat kollayan sınıfın