Caner’ in uzunca bir süredir göremediği
arkadaşı Metin burnunda tütüyordu. Kolay
değil, yaklaşık 6 yıldır aynı şehirde yaşadıkları
halde görüşememiştiler. Caner işe
başladıktan sonra Metin’ i bir daha
görememişti. Hemen her günü çok
yoğun geçen Caner, genellikle gününü
yorgun bir şekilde tamamlıyordu.
Fakat hafta sonu ve hafta içi
fırsatını bulur bulmaz zamanının
çoğunu açık alanlarda gezi, piknik
gibi etkinliklerle mesire alanlarında
geçiriyordu. Eski çevresinde bu tür
faaliyetlere çok uzaktı sabahtan akşama
kadar kahvehanelerde dolaşıp
karın tokluğuna “ Al papazı ver
kızı!” Diye oyun oynuyordu. Cebinde
meteliği biraz fazlalaşınca kumara
da dalıyordu. Metin’ in
“ Aksoy otelin altındaki kahvede takılıyorum.”
sözünü hatırladı. “ Oraya gidersem kendisi ile
hasret gideririm.” Diye düşündü. “ Hem çok da
uzak değil.” “ Bende az vefasız değilim!” diye
mırıldandı. Evet, kesin karar vermişti. Bugün,
mesai çıkışında Aksoy Oteli’ nin altındaki kahvehaneye
gidecekti.
Ve mesai bitmiş, Caner, soluğu Aksoy
otelinin altındaki kahvehanenin kapısı önünde
almıştı. İçerisi bir hayli kalabalık olan kahvehaneye
dışarıdan bir göz gezdirdi.İçerisinin alabildiğine
dumanla kaplı ve gürültüsünün sokağın
başında duyulduğu kahvehanenin masalarında
Metin’ i aradı Caner’ in gözleri, fakat bir türlü
göremedi.Onun kahvehane camekanından içeri
bakışı, masa etrafında dizilerek oyunu izlemekte
olan bir kaç kişiden başka kimsenin dikkatini
çekmemişti. Ertesi gün bir umut Metin’ i bulur,
görüşürüm telaşesiyle soluğu yine aynı kahvehanenin
önünde aldı. Bugün daha sakin gibi
gözüküyordu. Bu sefer kapıyı açarak kahvehanenin
içerisini iyice bir müşahade etti. Fakat yine
Metin’ i göremedi.Kahvehaneden içeri bir adım
atmadan geri dönüp evine yol aldı.Aradan bir
kaç gün geçti. Sanki buluşma humması geçirirmişçesine
geldiği kahvehanede Caner, kahvehane
sahibinin ısrarıyla da içeri girip
çayını yudumlamaya başlamıştı. İlerleyen
günlerde ise Caner artık bu
kahvehanenin müdavimlerinden olmuştu.
Artık her iş çıkışı iaşesini kahvehaneden
temin eden kumarbaz
oyuncuların yolunu gözlediği körpe
bir memurdu Caner. Metin’ i aramaya
giden Caner kendi kaybetmişti
de haberi yoktu zavallının....
Nerden mi çıktı bu hikaye!
Yaptıklarımızı küçük görmeyelim,
“ Ne var bunda?” “ Eee. canım o
kadarcık da olsun !” dememeliyiz.
Bulunduğumuz ortamın hiç birşeyine
olmasa da, is’ ine, kokusuna
bürünmemiz an meselesidir. Dikkatli yaşamalı,
vefanın gerekliliğine gereksizce inanmamalıyız.
Vefa, kişiye olabilir de kişinin hayatına vefa olamaz.
Çünkü hiç birşey olduğu gibi kalmamakta.
Bugün vefayı hakeden, yarın hak etmeyebiliyor.
Eskiden çok gevşek olan bir kişi yılların olgunlaştırmasıyla
entellektüel ve samimi biri olarak
karşımıza çıkabildiği gibi, entellektüel
diye bildiğimiz ise pespaye bir şekilde
karşımıza çıkabilmektedir. Kişi hayatını başkalarına
uyarlamadan yaşamalı ve attığı adımı
küçük görmemelidir. Aksi takdirde küçük ve hor
görülebilirsiniz. Dikkat ederseniz hikaye de anlatıldığı
gibi çirkinleşme tedrici (peyderpey) olmakta.
Önce camdan baktı, sonra içeriye girdi
ve en sonunda kendini kumarın ve kumarbazaların
ortasında buldu. Yani kısacası işler çok
çetin oldu. Bizler de Metin’ i ararken
Çetin’ i(zor,sıkıntı..) bulmak istemiyorsak, hayatımıza,
girip çıktığımız yere, arkadaş çevremize
çok dikkat etmeliyiz.
Selam ve
dua ile...