“AKRANIM EKRANIM. VİZYONUM; TELEVİZYONUM.”

Bir çocuğun yetişmesinde aile, çevre ve okul bütünlüğünün önem arz ettiğini kabul etmekle beraber sosyal medya ve televizyonun önemi de yadsınamaz. Hatta sosyal medya ve televizyonun daha bağlayıcı ve etkili olduğunu günlük yaşantımızda görmekteyiz. Kıymetli ebeveynler! Unutmayalım ki aile, çevre, okul gibi kavramlar ancak ve ancak kontrolümüz ve çocuğumuza uyguladığımız rehberlik sayesinde başarılı neticeler verebilir. Başka bir ifade ile hayata adaptasyon ve toplumla barışık, sağlıklı bir birey yetiştirme süreci, aile ve çocuğun ortak çalışmasıyla olur diyebiliriz. Biliyoruz ki çocuğun kimliğini bulmaya başladığı ilk öğrenme alanı olan ev ortamı ve bu ortamın bireylerinden oluşan aile, çocuğun ilk eğitiminin başladığı alandır. Çocuk aileyi, okul ve çevre faktöründen önce tanıdığı ve tanımladığı için okul ve çevre bilincini de ailesinin öğretileri doğrultusunda tanımlayabilir. Fakat evin içinde aile ile beraber gizil bir öğretici olarak geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı ciddi manada etkileyen ve yönlendiren araçlar bulunmaktadır. Bunlar ilk öğrenme kaynağı olan ailenin yanında yer alan cep telefonu ve televizyonlardır. Çocuğun eğitimine aile ile eş zamanlı olarak müdahale eden cep telefonu ve televizyonlar aile tarafından ciddiyetle kontrol altına alınmalıdır. Hepinizin bildiği gibi cep telefonları ile sürekli içerisinde gezindiğimiz sanal alemin tehlikeleri saymakla bitmez. Televizyon da ise izlenilecek program öncesi yaş (7 ,13 ,18 ) ve uygunluk (aile-çocuk vb.) ile (-ki daha düne kadar bu da yoktu.) bir iki ibare koymakla bitmeyecek meselelerimiz bulunmakta. Bunu, yetiştirmek için çaba sarfettiğimiz fakat bir türlü adam edemediğimizden yakındığımız çocuklarımızdan ve gençlerimizin hallerinden pek tabii anlamaktayız. Eskiden rol-model olarak anne ve babasını örnek alan çocukşimdi bırakın örnek almayı, anne ve babasını cahillik ve türlü noksanlıklarla hiçbir şeyden anlamayan bir geri kafalı olarak görmekte. Hatta bu densiz çıkarım, bizzat anne ve babanın yüzüne karşı haykırılmakta. Kur’an-ı Kerim’ in “Öf! Deme” (-ki bu en üst sınırdır) dediği anne ve babasına hitap ederken dahi iğrençleştiğinin farkında bile olmayan kız çocuğu ismi “Suzan” olan annesine bir köpeğe seslenircesine “suzi!”demekten rahatsız olmamakta. Peki, nereden öğrendi bu çocuk? Cevap mı? Ya akrandan. Ya ekrandan.Çocuk atasını cahillikle itham edip (suçlama) ekrandaki fenomenini kendine rol-model almakta. Evet. Bizim istemediğimiz davranışları sergileyen çocuk ya akranın (arkadaş) ya ekranın etkisinde ve esaretindedir. Artık ekran başında olmasına gerek yoktur çünkü ekran onun hayatını kuşatmış ve bu esaret karanlığında bilinmez bir yolculuğa çıkarmıştır. Doğal olarak bu buhran ve karanlıkta ne annesini ne babasını ne de diğer değerlerini tanıyamaz. Bir çocuğun içinin ve geleceğinin kararmasına sebep olan ekranı RÜTÜK’ ün karartması da artık neticeyi değiştirmeyecektir. Çünkü daha öncesinde çocuğun iç dünyasının kararmasına sebep olan yayınlara engel olunmalıydı. Artık ekranı karartma yaptırımı çocuğun içini aydınlatmayacaktır ve afaki bir yaklaşımdır. Çocuklarımızı bu hale sokan ekranlardaki programları şöyle bir analiz edersek ne demek istediğimizi daha iyi anlatabileceğimizi düşünüyoruz.İzlenilen dizilerle başlayalım mesela; içeriği genel manada çarpık ilişkilerle dolu veya sürekli birbirlerini döven, vuran, öldüren başından sonuna kadar kanın gözyaşının dinmediği, insan hayatının hiçe sayıldığı mafya özentileri ile dolu, reyting de ve aile hayatında patlamaya sebep olan içimizi ve her şeyden önemlisi geleceğimizi karartan yayınlarla dolu. Örneğin bir dönem Aşk-ı memnu diye bilinen bir dizi vardı.İslam inancına göre nikâhın ebediyen yasak olduğu yenge (amca karısı) ve yeğen ’in yaşadığı iğrenç ilişkiyi konu edinen bu diziyi tam 79 bölüm reyting rekorları kırarak anne, baba, çocuk ve toplumun büyük bir kısmı hep beraber izledi. Ve karardı hepimizin içi parıldayan ekranlara bakarak… Şu an pandemi (salgın) sürecinde “Evde Kal” çağrısıyla kaldığımız evimizde şaşkınlıkla kala kaldık çünkü; sanki yarım kalmış projeyi tamamlamak kastıyla maalesef bir kanalda tekrar bölümleri yayınlanmaya başladı bu kepazelik. Bu türlü yayınlara duyarsız kalmak ensest münasebetlerin toplumda yayılmasına ve Lut kavminin helakine sebep olan amellerin olağan görülmesine kapı aralamaktadır. Bir başka programda “Yemekteyiz” kılıfıyla birbirini yemekte olan orta yaşın üzerindeki yarışmacıların doyumsuzluk ve tatminsizlikleri içimizi karartmakta. Yetişemediği hayatta, hayatlarına yetiştiğini iddia ettiği bir başlıkla ümit simsarlığı yapan programcılar… Evlenmenin eğlenmek olduğunu zannedenlerce istila edilmiş ekran başı nikâh seremonilerinin yayınlandığı ve gençleri evlenmek gibi güzel bir sünnetten soğutan samimiyetsiz ev, araba, para gibi metaların mutluluktan daha fazla önem arz ettiği evcilik programları. Maalesef örnekleri çoğaltabiliriz. Bizler son olarak ekranlarda sürekli bu tür yayınlarla karşılaşan çocuklarımız ve istikbalimiz adına şunları söylüyoruz. Korona virüsün yayılma hızının gün geçtikçe düşmekte olduğunu gördüğümüz şu günlerde emeği geçen başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere, süreci yakinen takip ederek topluma her türlü maddi ve manevi desteği veren devlet erkânımıza müteşekkiriz. Yalnız bilinmelidir ki toplumda daha tehlikeli bir virüs olarak televizyon, vizyonu TL olanların güdümü ile istikbalimizi karartmaya ısrarla devam etmekte. Bu yüzden bir an önce deyim yerindeyse RÜTÜK’ de bir filasyon ekibi oluşturarak devletimizin virüsle mücadelesindeki başarısını taçlandırıp, oluşturduğu bu ekiple ekranlardaki virüslere dikkatlice yoğunlaşarak, kontrol altına almalıdır.
Selam ve Dua ile…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.