Aileyi ve gençliği yok eden eşcinsellik

Yine mübarek Ramazan ayı yaklaşıyor. Yine din düşmanları boş durmuyorlar. 2020 yılının Ramazan ayında yaptıkları gibi, sosyal medyadan, yine bu konuyu gündeme getiriyorlar.

Halbuki mübarek kitabımız, Kur’ân-ı Kerim, eşcinselliği şiddetle kınıyor ve şiddetle yasaklıyor. Çünkü bu yüce Rabbimizin emridir.

“ Lût da (peygamber gönderdik), kavmine dedi ki ‘Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz ?.. Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz ‘. Kavminin cevabı, ‘Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar’ demelerinden başka bir şey olmadı. Biz de onu ve karısı dışındaki aile fertlerini kurtardık.

Karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. Ve üzerlerine dehşetli bir yağmur (taş) yağdırdık.

İşte gör, günahkârların sonunun ne olduğunu. (A’râf - 80,84)”.

Hz.Lût (A.S.)’ın karısı, bu fiili işleyen erkeklere, nerede güzel, bu işe meyilli erkekler

varsa onlara, bunları haber vererek onlara yardım ediyordu. Bu yüzden de lanetlenmişti.

Biz 2020 yılında, Sayın Cumhurbaşkanımızdan, acilen ve ivedilikle “İstanbul Sözleşmesini” fesh etmesini istirham etmiştik. Sağ olsun, O da feshettiler.

Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Prof.Dr. Ali Erbaş Hoca, 2020 yılının Ramazan ayında bu konu gündeme gelince ayetler ve hadisler ışığında, bu konuyu ele almış, bu sapkınlığı çok güzel dile getirmişti.

Diyanet İşleri Başkanımızın, yüksek perdeden bu açıklamayı yapması takdirle

karşılanmıştı. Tabii sözde insan hakları savunucuları, aileyi parçalayan bu olaya hemen

atıldılar. Sosyal medyadan tivitler attılar, ama cevaplarını da fazlasıyla aldılar. Başkanımız

yalnız bırakılmadı. Halbuki, bu ülkede ailenin korunması yasaya bağlıdır. Birileri bunu

yapmakla bu işi meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Ama, Türkiye o ülkeler gibi olmayacaktır.

Toplumun temelini oluşturan ve onun geleceğini belirleyen aile kurumunu tehdit eden en

büyük tehlikelerden biri olan ve toplumsal düzenin bozulmasına, geleceğin yok olmasına ve

haya duygusunun kaybolmasına ve hatta, birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan zina

hakkında, Yüce Rabbimizin “son derece çirkin bir iş ve çok kötü bir yol” olduğunu beyan edip,

bu suçun işlenmesi şöyle dursun, yanına bile yaklaşılmaması emrini vermiştir (İsrâ-32,

Furkân-68, Mümtehine-12). Aynı emir, Kur’an-ı Kerim’den önceki kutsal kitaplarda da yer

almış, bu suçu işleyenlere de ağır cezalar verileceği beyan edilmiştir. ( Tesniye, 5/18; 22/24;

Levililer,18/22,20/13, Markos, 7/21).

İslâm dini, zinanın yanı sıra, bütün çeşitleriyle eşcinselliği de açıkça yasaklamıştır. Kur’an-ı

Kerim’de eşcinsel ilişkinin çok çirkin bir fiil olduğu ve Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemek

anlamına geldiği, açık ve kesin bir şekilde ortaya konmuştur. ( A’raf,80-84, Şuarâ, 161). Böyle

bir zamanda, birileri, bu konuyu bilinçli olarak gündeme getiriyorlar. Bu konu gelecekte büyük sorun oluşturacaktır. Özellikle aileler buna çok dikkat etmelidirler. Yoksa ailelerin huzur, refah ve mutluluğu büyük tehlikededir. Devlet adamlarımız da bu büyük tehlikeye karşı gerekli

tedbirleri almalıdırlar.

Mesela, bu sapkınlık bundan 20 yıl önce,Tayvan’da ufak,ufak yapılıyordu, şimdi olağan

üstü artış göstererek tanınmayacak duruma gelip çok yaygınlanmış. Gerek zinanın gerekse

eşcinselliğin yasaklanmasındaki en önemli hikmet hem evliliğin hem de aile olmanın meşru

kılınmasındaki hikmetle aynıdır. Bu da insanın yaratılış kodlarına uygun temiz ve meşru bir

cinsel hayat yaşanması,insan neslinin sağlıklı bir şekilde devamının sağlanması olarak kabul

edilmektedir.

Unutmayalım kibirli bir milletin yıkılışı, çöküşü ve batışı hep israf, lüks, sefahat, fuhuş,

edepsizlik ve ahlaksızlık yüzünden olmuştur. Hani meşhur bir sözdür “yoksulluk rüzgârı,

her tozdan evvel, fazileti süpürür,fakirliğe büründü mü fazileti kim arar, kim sorar ” misali.

Hiçbir zaman birileri, edepsizlikle ve küfürle birlikte, Batı’nın günahlarını Müslümanlara

yamamaya kalkamazlar. Ne bu millet ne de bu devletimiz buna izin vermeyecektir. Böyle

biline. Diyanet İşleri’nin, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’de beyan edilen hakikatleri

topluma taşımak gibi bir görevi vardır. Zina ve cinsel sapkınlıklara karşı koyulan net ve kararlı

duruş gösterilmiştir, sürekli de gösterilmelidir.

2020’de,İslam’ın emrini anlatan Diyanet İşleri Başkanı’nı, ”nefret dili ile konuşma” suçlamasına muhatap ettiler.Yani, yüce Allah’ın ayetini, “nefret dili” olmakla suçladılar. Bunu şiddetle ve nefretle kınıyoruz ve buna müsaade etmiyoruz. Yüce Rabbimizin emirlerine hiçbir sapık dil uzatamaz. Biz bu dili bükeriz. Bu sapkınlar burada, İslâm inançlarına saldırıyorlar.

Aile, Anayasa’yla korunduğu için suç işliyorlar. Gençliği fuhuşa özendiriyorlar. Bu da suçtur. Çünkü, dince kutsal sayılan şeylere karşı bir hakaret söz konusudur. Kamu düzeninde, genel ahlakın korunması vardır. Bu yaptıkları da genel ahlaka aykırıdır. Bütün bunlar, insan hak ve

özgürlüklerinin bir parçası hem de devletin varlık ve meşruiyetinin temelini oluşturmaktadır.

İstanbul Sözleşmesi’ni,1985’te devlet kabul etmiş. Bu büyük bir hata. Yani yarın doğacak

çocuğun anne-babası kim olacak? Belli değil. Bu Avrupa’da yaygın. Türkiye’yi de buraya

götürmek istiyorlar. Çünkü, Batı’da aile mefhumu kaybolmuş. Bizde de aileyi yok etmeye çalışıyorlar.

Bugün, koronayı kim tezgahladıysa aileyi yok etmek isteyenler de aynı maksada hizmet

ediyorlar. Cedaw, cinsel eşitlik ve cinsel tercihi kabul eden bir insan hakları sözleşmesidir. Türkiye bunu o zaman kabul etmiş. Birileri bize şeytani bir biz tuzak kurmuş, biz de bunu bal gibi yutmuşuz. Birileri bu kanunu yapmış biz de sürdürüyoruz. Bu hukuki zemin de bunlara cesaret veriyor.

Eşcinsel sapkınlığı dile getirenler ve destekleyenler de işte buradan güç alıyorlar. Bununla,bizde hukuk ve yasa birbirine karışmış. Bunun içinden nasıl çıkacağız, bilemiyoruz. Bu, bu şekilde gitmez. Artık bu bataklığı kurutmalıyız. Bunun için tek çare, İstanbul Sözleşmesi ve Cedaw’ın kesinlikle sona erdirilmesiydi, hamd olsun bu da yapıldı.

Bir taraftan hem korona ile uğraşıyoruz hem de bunları başımıza musallat ediyorlar.Artık

bu oyun sona erdirilmelidir. Herkes haddini bilmelidir. Bu iş kökten çözülerek tarihin çöp sepetine atılmalıdır. Yoksa yarın başımıza çok iş gelir. Hatta bu rezaleti, 2020 yılının mübarek Ramazan ayında gündeme getirerek bunu bizlere yaşattılar. Zamanlaması önemli idi. Millet artık bunun farkına varıp sesini yükseltmelidir. Bunlara karşı sessiz kalan da dilsiz şeytandır. Hadis-i Şerif’ini unutmamalıyız. Yoksa, Hz. Lût (A.S.)’ın o sapkın kavmi gibi, başımıza taş yağacaktır.

Rabbimiz, korona virüsü gönderip zalimleri nasıl terbiye ettiyse bu sapkınlıklar devam

ettiğinde, O’nun gayretine dokunduğu an, dilediği zaman bu dünya kapısını, insanoğlunun

yüzüne kapatarak kıyameti koparacaktır. Biz Müslümanlar bu sapkınlıklara kesinlikle seyirci

kalmamalıyız, yüksek perdeden sesimizi gür çıkarmalıyız. Bu sapkınlığa karşı, şiddetle,

malımızla, gerekirse canımızla mücadele etmeliyiz. Bu her Müslüman’ın asli görevidir.

Selam ve saygılarımla…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ejder Tepesi 28 Mart 2022 12:08

    Çok güzel bilgi verici ve uyarıcı bir yazı. Topluma yol göstermekte. Sağ ol gardaş.