ADI ERZURUM, REVADIR HER ZULÜM!

Soğuk iklimin, sıcak insanı diye tanımlanır Erzurumlu... Bambaşka bir değere sahip olan bu memleketi, bambaşka yapan bir değerdir Dadaş... Mangal gibi yüreği ve vakarlı duruşuyla “Doğunun Sınır Taşı” namı ile anılır asil ve güzel memleketimde Dadaş... “sınır taşı” dediysek öyle laf olsun diye değil! Düşmana geçit vermeyen bir sur taşı.. Dostunun arkasına yaslanabileceği sadık bir taş, arka-taş, arkadaş... İlim ve medeniyette mihenk taşı... Görmüş geçirmiş babayiğitlerin diyarı... Hepsi bir başka saygıya değer ve içlerinde namütenahi güzellikler barındıran dev yürekliler... Erzurum’da ikamet edenlerce cefasını, sefası bilerek yaşayan sadık muhafızlar.... Gurbette vefasını sürdüren, hiçbir ayrımcılığa yer vermeyen apayrılar... Dadaşlar...
Tam da bu noktada meramımız. “Sahiplenenlerin (Dadaşlar), sahipsizliği(!)” Mevsim şartları ve olanakları doğrultusunda toprağından istifade edilen Erzurum, çetin kış şartlarının hüküm sürdüğü bir coğrafyada yer almakta. Güzelliğini içerisinde yaşayan insanların güzelliğinden alan Erzurum, hemen herkese bağrını açıp kucaklayan mütenahi bir memleket. İlginçtir ki soğuk havasına, işsizliğine, aşsızlığına ve bahtsızlığına rağmen kendine sahip çıkan evladına sahip çıkmakta ihmalkâr davranmakta. Zira, sektörel anlamda bir çok yokluğun görüldüğü Erzurum, vizyonu geniş, memleketi dert edinen insanlara epeydir hasret. Şehrin muhtelif köşelerinde ki kahvehane müsveddelerinde beş parasız işsiz gençlerin sabahtan, akşama kadar ömür çürüttüğü gerçeği içimizi sızlatmakta(!) Üretecek yaşta olan bu gençlerin değil tüketen olmaları, bu şekilde “tükenmeleri” tahammül edemediğimiz bir gerçek. Bunun yanında “Çalışana iş mi yok? Kardeşim!” naralarıyla gençlerimizi her sektöre reva gören bir güruhda yok değil açıkcası. Oysa bilmiyorum ki “Ne iş olsa yaparım!” ifadesi hiçbir iş yapamayacakların da kullanacağı bir ifade olabilir(!) Veya çaresizliğin itirafı olarak naçar olan gençliğin bizim söylediğimiz halde olduğunun isbatıdır. Çalışan tek sektörün inşaat sektörü olduğu bir şantiye görünümündeki memeleketimizin kanayan yarası maalesef işsizlik. Bu çıkarımlar için derin analizler yapmaya, çok çetrefilli araştırmalar yapmaya gerek yok. Söylediklerimiz malumun ilanı. Evet, bu bir sahipsizliğin yakınması... Şimdi içimizden “Daha düne kadar Palandöken’de kurulu, kapalı bir mekanda bir bardak çay içmek bu memleketin çocuğu için olası bir ihtimal değildi. Fahiş, yüksek fiyat ve burjuva yaşantısı ile kenar mahallerinin sade yaşamının uyumsuzluğundan(!) vs. dolayı...” Denilebir. Evet bu fark hissedilir derecede kalktı. Sağlıkta da bu problemleri yaşamıştık ya yıllar öncesinde yeşil kartlı, kartsız vs. trajik hadiseleri... Şimdi palandöken de böyle bir yerimiz var. Lakin insanımızın cebinde çay içecek parası yok. Bir çok olanağı -ki özellikle kış turizmi- her geçen gün daha farklı bir cazibe merkezihaline getirdiği Erzurum, uzunca bir zamandır işsizlik sorunuyla cebelleşmekte. İnsanlar yoksulluk sınırının altında hayatlarını idame ettirmekte. Eksi bilmem kaç derece de yaşamaya alışkın dadaşları soğuk politikalar ve vizyonsuz bakış açıları daha da üşütmekte ve kaskatı kesmekte. Bir çok medeniyete mihmandarlık etmiş olan Erzurumun Urartular, Selçuklular, Osmanlılar döneminden kalma bir çok yapısı bulunduğu halde gelişen teknoloji ve modern kentleşme dönemlerinin ivme kazandığı günümüzde yerinde sayması çok düşündürücü bir hal almış vaziyette(!) Siyasetten uzak ve bir o kadar yakın bir ifade kullanacak olursak, Erzurumun; Vizyonu geniş ve meseleleri “Erzurum” perspektifinde değerlendirecek bir misyona sahip samimi duruşlara ihtiyacı var. Belki “Adı Erzurum, revadır her zulüm” denilmese de suskunluk ve adam sendecilik biz aktivistlerde ve halkta böylesi bir düşüncenin tahakkümünde olduğumuz intibasını uyandırmakta. Yetkililerden tarihe mührünü vurmuş bu kadim memlekete, gençlerine ve geleceğine, gereğince değer vermelerini ve çözüm bekleyen sorunlarına samimi ve ivedi bir yaklaşımla müdahale etmelerini umuyoruz.Selam ve dua ile...