Medreseler eskiden şamdanlarla aydınlatılırdı. Zeytin yağı konulur azaldıkça ejlenşrdi. Hala ufak tefek benzerlerini görmek mümkün bu şamdanların. Medresenin birinde her gün eksilen şamdan yağını imam takibe alır. Talebe olan Abdullah elinde bir ekmek yanaşır şamdana. El beyti beytullah, elzeyti zeytullah, elabdi Abdullah, ye ya Abdullah. Hoca yakalar Abdullah’ı. İzahat ister. Abdullah derki ben fakirim ekmeğin katığı yok. Beyt yani ev allahın evi. Zeyt yani zeytin yağıda Allahın, bende allahın kulu. Bir beis varmı yememde. Hoca elinde değnek, buda Allah’ı sopası şimdi ye bakalım. Hikaye böyle. Gelelim meseleye. İlk okul mezunu bir adamın, dünyaya hükmedecek kadar parası ve gücü var. Allah rızası için arsa, peygamber rüyada seni tarif etmiş numarasıyla inşaat malzemesi, para, iş gücü, destek. Allah la kandıran bir cemaat ve tarikat. İnancı ve imanı istismar edilmiş bir ümmet. Kime ne vereceğini şaşırmış, gerçek din hangisi bilememiş durumda. Sırf allahın kulu ve Müslüman olduğu için yolunan, çarpılan söğüşlenen bir güruh haline gelmiş. Bugün yarın kurban ve deri toplamaya başlayacak olanlar için biraz yeni metinler gerekecek ama beceriler onuda. Nasılsa din allahın dini, kullarda allahın kulu.