Mushafta’ki sıralamada seksen yedinci, iniş sırasına göre sekizinci suredir. Tekvir sûresinden sonra, Leyl sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine de indiğine dair rivayetler de mevcuttur. Sure adını birinci ayetteki “el-A’lâ” kelimesinden almıştır. A’lâ, en yüce demektir. A’lâ suresi on dokuz ayettir. Efendimiz (sav)in A’lâ suresini okumaktan büyük zevk aldığı; vitir, bayram ve Cuma namazlarında bu sureyi okuduğu rivayet edilmektedir. (İbn. Kesir, VIII, 399-400; Emin Işık, “A’lâ suresi” DİA, 310-311) Surenin konuları Bu surede; Allah, vahiy ve Kur’an, Peygamber ve tebliğ görevi, tebliğ karşısında insanların takındıkları farklı tavırlar ve bunun ebedi sonuçları ele alınmıştır. Bu sureyi daha iyi anlayabilmek için sureden bazı ayetleri yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşaellah. A’lâ suresi Yüce Allah’ı (cc) tesbih emri ile başlamaktadır. “Yüce Rabbinin adını tespih et. O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır. O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir. O, yeşil bitki örtüsünü çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çör çöpe çevirendir.” A’lâ/1-5 Tesbih, Allah’ı kendisine lâyık olmayan isimlerden, niteliklerden ve eylemlerden tenzih etmek, O’nun böyle kusurlardan uzak olduğunu kabul ve ifade etmektir. Allah’ın güzel isimlerinden birisi de el-A’lâ ismidir. Yani seni yetiştiren ve kâfirlerin tuzaklarını başlarına geçirecek olan Rabb’ın zatında her şeyden üstün, hepsinden yüksek ve yüce olduğu gibi, onun sıfat ve isimleri de bütün sıfatların, kendilerine isim oldukları varlıkları tanıtan isimlerin en yükseği, en yücesidir. “Uygun şekil verme” diye çevrilen 2. ayetteki tesviye kavramı, Kur’an’da genellikle Allah’ın, yarattığı varlığa, onun varlık türünün gerektirdiği yapıyı, şekli vermesi, uygun forma kavuşturması” anlamında kullanılmaktadır. Bu ayette ise “sevvâ” fiilini “her şeye uygun şeklini verme” olarak anlamak gerekir (ayrıca bk. Hicr 15/29). Allah’ın yol göstermesinden (3. âyet) maksat, yarattığı şeylerin tabiatını belirleyip onu hedefine doğru yöneltmesidir. Şevkânî ayeti şöyle yorumlar: “Allah varlıkların cinslerini, türlerini, niteliklerini, ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini, ecellerini takdir etmiştir; her birini yapabileceği, kendisine uygun olan davranışlara yöneltmiş ve yaratıldığı amaç istikametinde hareketini kolaylaştırmış, din ve dünya işlerinde yapması gerekeni ona ilham etmiştir” (bk. V, 493). 4 ve 5. âyetler, Allah’ın baharda yeşil bitkileri bitirip vakti gelince onları kapkara bitki kalıntısı haline getirmesi şeklinde açıklandığı gibi mecazen “canlı varlıklara hayat veren ve zamanı gelince onları öldüren” anlamında da yorumlanabilir. Bazı çağdaş yorumcular 5. âyetin, kömür madeninin teşekkülüne işaret ettiğini ileri sürmüşlerdir. Cansız madde olan taş ve topraktan yemyeşil otların ve ormanların çıkması nasıl Allah’ın kudretini gösteren bir olaysa onların zamanla taş kömürüne dönüşmesi de öylece O’nun kudretini gösteren bir olaydır (bk. Elmalılı, VIII, 57475758; Emin Işık, “A‘lâ Sûresi”, DİA, II, 311). Devamla gelen ayetlerde Peygamber Efendimiz (sav)in vahiy anında takınması gereken tavır ve tutumu hakkında yol gösterilmektedir. “Sana Kur’an’ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın, Ancak Allah’ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de. Biz seni en kolay olana kolayca ileteceğiz.” A’lâ/6-8 Hz. Peygamber (sav), ilk dönemlerde kendisine gelen Kur’an vahyini ezberleme konusunda oldukça aceleci davranıyor, bir kelime veya harfi kaçırma korkusuyla Cebrâil (as) vahyi henüz tamamlamadan tekrar etmeye çalışıyordu. Bu sebeple Resûlullah (sav)’a Kur’an okurken acele etmemesini emreden ve onu unutmayacağı konusunda güvence veren ve başka ayetlerde de belirtildiği gibi, “Sana Kur’an’ı okutacağız ve Allah dilemedikçe unutmayacaksın” meâlindeki bu surenin 6. ayeti inmiştir. Böylece bir taraftan Hz. Peygamber bu davranışından vazgeçirilmiş oluyor, diğer taraftan da vahyin korunmasının güvenceye alındığı bildiriliyordu (Şevkânî, V, 494). Hz. Peygamber (sav)’in unutmaktan korunmuş olması da Allah’ın kudretini gösteren delillerdendir. Peygamberin şahsında gerçekleşen bu ilâhî mûcizenin sırrı, Kur’an’ı okuma ve ezberleme tarzında ümmetin hafızalarında sürekli olarak tecelli etmektedir. “Allah dilemedikçe...” hiçbir olayın gerçekleşmesi mümkün değildir. Hayattaki her şey Yüce Allah’ın dilemesine bağlıdır. “Sizler ancak rabbinizin (bunu) dilemesi sayesinde dileyebilirsiniz” (İnsan 76/30) âyetinde olduğu gibi burada da bir ilâhî kanuna, bir ilkeye atıf yapılmaktadır. Kulunu yaratılış amacına uygun olarak şekillendiren ve donatan Allah’tır. O böyle yapmasaydı insan böyle olmazdı; düşünemez, konuşamaz, aklında tutamaz ve dahi unutamazdı. 6. âyete göre Resûlullah (sav), kendisine okutulanı (Kur’an’ı) asla unutmayacaktır; ancak bu, Allah istediği için böyledir; unutmasını isteseydi elbette unutacaktı. Müfessirler, “Sana kolaylık ve huzurun yollarını açacağız” meâlindeki 8. ayeti de Hz. Peygamber (sav)’in şahsına özgü olarak değerlendirip kolaylaştırmayı “Allah’ın onu, beşerî bir çaba göstermeden Kur’an’ı ezberlemeye, dinin kurallarını uygulamaya, kendisini cennete götürecek amelleri yapmaya muvaffak kılması” şeklinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 243-244; Râzî, XXXI, 142143). Şevkânî ise “din ve dünya işlerinden hangisine yönelirse o yolda muvaffak kılması” anlamında yorumlamıştır (bk. V, 494). Selam ve dua ile.