104 YILLIK HİKAYE

Dergicilik yaptığım yıllarda ülke genelinde
ne kadar Erzurum derneği varsa
gezdim. Bursa Sırameşeler’den tut Kütahya
Tavşanlı’ya varana kadar ülke
genelinde ne kadar dernek vakıf varsa gezdim.
Bu tanışıklık dolayısı ile her yıl yapılan Erzurum
etkinliklerinden haberdar olma şansım
oluyor. Her yıl olduğu gibi bu yılda 12 Mart Kurtuluş
Etkinliklerinden haberler almaya başladım.
Yaklaşan etkinliklerden dolayı memnun olduğumu
ifade etmekle beraber iki konuyu izah etmek
ıstiyorum. Birincisi dışardaki Erzurumluların bu işe
daha meyyal ve daha girişken olmasına rağmen
hala bir Erzurum gölge kabinesinin olmayışı
beni üzer. 3 milyonu aşkın bir dadaş nüfusuna
rağmen bir pozitif ayrımcılık ya da yaptırım
gücünün olmayışı düşünülmesi gererken bir
konu. Çorumlu, Antepli ya da Artvinlilerin kendi
aralarındaki hemşehricilik ruhu bizden daha
baskın.
İkinci ve ilginç olanı şu. Gidip bir Şahappaşa
kışlasını ya da Aziziye Tabyası’nı gezdiğinizde
gözlerinizle göreceğimiz olumsuz bir tabloyu
görmezden gelmek beni yaralamaktadır.
Son yıllarda her yerde açılan cağ kebapçı ve
her yerde Nenehatun tabelası beni ürkütmekte.
İşi isimlerden ya da parasal değerlerden algılayan
bir Erzurumculuk başladı. Bu Erzurum adına
çok kötü.
104 yıl önce verilen kurtuluş mücadelesine
Nene Hatun’un ve dadaşın ruhuna Erzurum’un
kimliğine aldırmadan bu işleri eğlenceye rant
elde etmeye para kazanmaya bir vesile düşünen
kimliğe evirmeye kimsenin hakkı yok. Gelen
neslin bu işleri eğlence olarak algılaması bu işin
hikâye olduğunun ıslaktıdır. 104 yıllık hikâyeyi
yeniden eleyip sonradan katılan figürleri temizleyip
kurtuluş mücadelesinin ne olmadığını anlatıp
işi hikayeden sıyırıp özüne inme çabası acil
ve elzemdir.
Ben bu etkinliklerin hiç birine katılmama kararı
aldım. Ta ki Kara Fatma’nın kim olduğunu
anlatan bir söyleşi daveti alana kadar.